Modern Ortadoğu Tarihi
Modern Midle East History
·
Safeviler Türk veya Kürt kökenlidir.
Safevi aşiretinden bir üyesi çıkıp Safevi Tarikatını kurdu. Kendisine epeyce
taraftar bulan ve 15. Yüzyılın sonlarına doğru bölgede etki uyandıracak şekle
bürünmüştür. Kafkas Hristiyanlarına karşı
bir dizin sefer düzenlerken dünyevi kazançlar elde etmişlerdi. Bunların Türk mensupları,
Safevi Tarikatı’na bağlılıkların göstermek için sarık taktıkları için bunlara
Kızılbaşlar denilmiştir.
ÖZET:
Ortadoğu’da
610 yılında Hz. Peygamber’e gelen bir vahiyle her şey başladı diyebilirim.
Çünkü İslamiyet Ortadoğu’yu yüzyıllardır kelebek etkisi altında bırakmıştır.
Hz. Peygamber’in Mekke ve Medine’de başlatmış olduğu Müslümanlık Hulefa-i
Raşidun döneminde daha da geniş topraklara ulaşmış ve daha sistematik bir
devlet yapısı göze çarpmıştır. Daha sonradan Emeviler ve Abbasiler devrinde
topraklar daha da genişlemiş doğru veya yanlış bir siyaset izlenilmiş olsa da
özellikle Abbasiler devrinde İslamiyet Evrenselliğe yelken açmıştır. Abbasiler
dönenimde askeri zekaları dolayısıyla askeriyede kullanılan Türkler daha sonradan
yavaş yavaş Müslüman olarak ilerde dünyanın yöneticileri olma yolunda ilk
adımlarını atmışlardı. Daha sonradan Türk-İslam devletleri kuran Türkler
özellikle adlarını Selçuklu ve Osmanlı ile duyurmuştu. Kendilerini İslam’ın
hadimı olarak gören Osmanlı 3 kıtaya yayılmış ve uzun yıllar boyunca hüküm
sürmüştür. Osmanlı’nın birçok nedenden ötürü zayıflaması ve 1.Cihan Harbi’nde
yenilip yıkılmasıyla Ortadoğu’yu dağılmış bir tesbih haline gelmiştir.
Osmanlı’dan sonra kurulan bu devletlerin çoğu siyasi, ekonomik, eğitim ve
sağlık alanlarında yıllarca sıkıntı çekmişler; bu sıkıntıların nedeni ise
sömürgeci/mandater ülkeler tarafından yönetilmeleriydi. Yıllardır çözüm
bulunamayan Ortadoğu’da çözüm bulmak için hamaset yapılmasından ziyade sorunun
tanımı çok büyük bir ehemmiyet taşıyor. Sorun tespiti ve strateji planlaması
ardından Ortadoğu’da barış ve esenlik Türkiye’nin başını çektiği bir dönem
açılacaktır. Bu konuda hiçbir zaman da ümitsizliğe düşülmemelidir. Bunu da
Akif’in şu satırlarıyla özetlemek gerekiyor:
Çalış! dedikçe şeriat, çalışmadın,
durdun
Onun hesabına birçok hurâfe uydurdun.
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!
Onun hesabına birçok hurâfe uydurdun.
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!
SUNUŞ:
Ortadoğu kavramı, doğuda İran’dan (Afganistan’ı da
dahil etmeye çalışanlar da var) güneyde Arap Yarımadası’na; kuzeyde Türkiye’e
kadar olan bölgenin genel adıdır. Ortadoğu terimi, batıda Mısır’dan doğuda
İran’a, kuzeyde Türkiye’den güneyde Arap Yarımadası’na kadar olan bölgeyi
anlatmak amacıyla kullanılmıştır. Yazar, bu coğrafik bölgeye Kuzey Afrika’yı,
Sudan’ı ve Afganistan’ı dâhil edecek şekilde genişletmeyi öngören güçlü
argümanlar var olduğunu söylemiştir. Ayrıca yazar modernleşme ve batılılaşma yerine
dönüşüm terimini tercih etmiştir. Kitap
5 kısım 24 bölüme ayrılmış İslamiyet’in doğuşundan itibaren genellikle
kronolojik sırasıyla olaylar takip edilmiştir.
1.KISIM
İSLAMİYET VE 18. YÜZYILA KADARKİ GELİŞMESİ
İlk Arap-İslam imparatorluklarının
büyükşehirleri olan Şam ve Bağdat,
Arabistan’da değil, antik kentlerde bulunuyordu. İra Lapis bir eserinde şöyle söylemiştir: “Mekke’de doğmuş olan
İslam uygarlığının kökleri Filistin,Babil,
ve Persrpolis’teydi. Tektanrıcılığı ilk kez öne sürenler;
-Antik İsrail'in peygamberleriydi.
-Zerdüştler; Sasaniler’in resmi dini.
-Hristiyanlık; Bizans’ın resmi dini
Hristiyanlar İsa’nın biri ilahi, diğeri insanî olmak üzere iki doğası
olduğuna inanırlarken Monosofistler İsa’nın
tek bir doğası olduğunu söylemişlerdir. Bunun sonucunda bütün tebaasına Rum
Ortadoksluğu’nu zorla kabul ettirmeye çalışan Bizans’ın saldırılarına maruz
kalmışlardır. Bizans’ın Rum Ortadoksları harici Yahudi ve Hristiyanları baskı
altına alması sonucu imparatorlukta büyük hoşnutsuzluk ortaya çıktı. Aynı
zamanda Sasaniler’de Zerdüştlük halk kitlelerinden ziyade yönetici seçkinlerin
dini olarak öne çıkmıştı. Ama halk Hristiyanlığa ve Yahudiliğe daha yakındı. Bu
nedenle halkın hükümdarla dini bir bağın olmaması, halkın devlete sadakat
duygusunun oluşmasını engelliyordu.
·
Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretinden sonraki yaşananlar sadece
peygamberlik özelliğiyle ilgili değil siyasi özelliğini de kapsar.
·
Hz.
ÖmerdevriArap Fethi Çağı’nıbaşlatan kişidir.
İslam orduları 637’ de Kadissiye Savaşı’nda Sasani İmparatorluğu’nun ordularını
yendiler,İran’dan Hindistan’a doğru yürüyüşe başladılar.635’te Şam’ı 641’de Mısır’ı
işgal ettiler, 670’de ise Tunus’a
kadar gelmişler 680’de ise Ukka İbn Nafi isimli komutanın
öncülüğünde küçük bir ordu Cezayir ve Fas’ı geçerek Atlantik Okyanusu’na
ulaşmışlardır. 8. Yüzyılın ilk yarısında İspanya’yı işgal etmişler, Fransa’ya da
girmişseler de 732’de Potiers Savaşı’nda yenilerek Fransa’nın
fetih hareketi akamete uğramıştır.
·
Sasani
İmparatorluğu ilk İslam yayılışında çökmüş ve yakın
zamanda yıkılıp yerine İslam Devleti’nin yönetimine geçmiştir.
·
Abbasiler mevali politikasını redderek
evrenselci politikasını başkenti Arapların çoğunlukta olduğu Şam’dan Bağdat’a taşımasıyla
simgeleşmiş oldu.
·
Abbasi hükümdürları “Raşidün” dönemimin
tersine lüks saraylarda yaşar, bürokratları da halktanuzak dururlardı. Kendilerini
halife olarak değil de “Allah’ın
Yeryüzündeki Gölgesi”sayarak yaptıklarını meşrulaştırıyorlardı.
·
Abbasilerin oluşturduğu refah çağında Bağdat’ın nüfusu 1 milyonu aşmıştı.
·
Müslüman tüccarlar Çin ve Hindistan’ın ürünlerini
İspanya ve Akdeniz ürünleriyle değiştirdiği uluslararası bir Pazar
oluşturmuştu.
·
Abbasiler bilimde de gelişmişlerdir.
Halife El Meymun helenistlik döneme
ait Yunanca eserleri Arapça ’ya çevirttirmişlerdir. Bu ve bunun gibi
çalışmaların sonucunda İbn-i Sina ve
İbn-i Rüşd’ün ortaya çıkmalarını
sağladı.
·
Tasavvuf,
Şam’daki
Emevi sarayının dünyeviliğine karşı çıkan insanlar arasında dünyevi zevklerden
uzaklaştırma hareketi olarak başlamış, sonra da 9. Yüzyılda Allah sevgisine
odaklanan bir dindarlık hareketi olarak gerçekleşmiştir.
·
Cengiz Han’ın oğlu Hülagü1256’da 2. Moğol
seferiyle Mısır’a kadar bütün İslam topraklarını fethetme amacını yürüttü.
Orduları 1258’de halifenin ordusunu yenilgiye uğratıp Bağdat’ı yağmalayıp
halifeyi öldürdüler. Böylece 500 yıllık kurumu ortadan kaldılar. Lakin Mısır’ı
ele geçiremediler. Çünkü Memlükler Kudüs’ün kuzeyinde Hülagü’nün ordusuna
yenmişlerdi.
OSMANLI
VE SAFEVİLER
·
Osmanlı’nın başarılarının sebeplerinden
birisi; imparatorluklarda yaşayan çeşitli kültürlerin ihtiyaçlarına karşılık
verebilecek esnek yönetim uygulama sergilemeleriydi.
·
Osmanlı’daki devşirme sistemi Amerika ve
Avrupa’da uygulanan kölelikten çok farklı!
·
Devşirme sistemi neden gayrimüslim
çocukları alıyor sorusunun cevabı şudur: çünkü bir Müslüman köle
yapılamayacağından dolayı ayrıca sistem makamların babadan oğula geçmeyi imkan
sağladığından, gayrimüslim çocuklar tam bir Müslüman sayılırdı.
·
Yeniçeriler 15. Ve 16. Yüzyılda
Yeniçeriler, Avrupa’nın en güçlü ordusuydu!
·
Osmanlı Yahudilere ve Hristiyanlara dini
özgürlük tanımıştı. Bu da bir nevi anayasada olmasa da laikliğin var olduğunu
gösterir.
·
Yahudilere ve Hristiyanlara kendi dini
eğitim sistemleriyle dini hukuk yapılarını koruma hakkı verilmiştir.
·
Osmanlı, azınlıkları pek az direnişle
karşılaşarak yönetmiştir. Özellikle Ermeni ve Yahudi topluluğu Osmanlı’da refaha
kavuşmuştur. Örneğin Yıldırım Beyazıt zamanında İspanya’dan göç eden Yahudilere
Osmanlı sahip çıkmıştır.
·
Osmanlı Devleti 1690’da imzalanan Karlofça
Antlaşması sonrasında hep savunmada kalmıştır.
·
1494’te 7 yaşında kardeşinin ardından tarikatın
başına geçti ve tarikatı zamanla imparatorluk kurumuna çevirdi. 1501’de müritleriyle
Tebriz’i işgal edip şehri fethedince kendini şah ilan etmiştir. Sonraki süreçte
Bağdat dahil olmak üzere Irak’ı fethetmiş. 1510’da Amuderya’ya kadar
genişletmiştir. Lakin gittikçe sertleşen Osmanlı-Safevi ilişkileri Yavuz Sultan
Selim Han döneminde ilişkilerin en sertleştiği dönem oldu. Bunun sonucunda
Osmanlı ile Safeviler 1514’te Çaldıran’da karşı karşıya geldiler ve Osmanlı’nın
barut kullanan ordusu Safeviler’in atlı okçularını yendi.
·
Şah İsmail’den sonra en etkili şah olan
Şah Abbas Safeviler ’in gerilemesini durdurmuş ve onun hükümdarlığı Safeviler
’indoruk noktasını oluşturmuştur. Bağdat’ı tekrar almış ve radikal reformlara
imza atmıştır.
·
Osmanlı’nın ve Safeviler’in asıl
mücadele etmelerinin nedeni Irak –özellikle Bağdat’ta- oluşturmaktadır.
Safeviler’in Hz. Hüseyin’in şehit edildiği bölgenin olması, Şiiler için önemli
bölge olan Bağdat’ın Safeviler’in ele geçirme isteğine karşılık kendisini
Sünniliğin ve Abbasiler’in halefi gören Osmanlılar da Abbasiler’e ve Sünni
İslam’a yıllarca başkentlik yapmış Bağdat’ın işgaline göz yumamazdı. Bu yüzden
bu mücadele yüzyıllarca devam etmiştir.
2.
KISIM DÖNÜŞÜM ÇAĞININ İLK EVRELERİ
·
1815’de Napolyon Savaşı’nın ardından
Avrupalı tüccarlar Ortadoğu’ya akın etmişlerdir. Ortadoğu o zamandan sonra
ekonomisi bağımlı, Avrupa’nın hammede fabrikası ve Avrupa’nın tüketicisi haline
gelmiştir.
·
Osmanlı’nın zayıflamasıyla beraber
siyasi hayatta iki ana eksen adlandırılmıştır ve bu eksen şu anda Türkiye’de
diğer İslam ülkelerinde de devam etmektedir. İlki, Batı’nın gelişimini onların
kültürlerinde arayan İlerici olarak
adlandırılmış, İslami değerleri korumak isteyenlere de gerici olarak adlandırmışlardır.
REFORMLARIN
SEYRİ, 1789-1849
·
3.SELİM:
Osmanlı’nın
kötü gidişatının nedenlerini askeriyenin çağa ayak uyduramaması olarak gören
Osmanlı ilk reform hareketlerini askeri alanda yapmıştır.
·
3. Selim’in reformların temelini
attığından dolayı eski ile yeni arasındaki köprü bir padişahtır. 3.Selim’in
yaptığı reformlardan birisi de Nizam-ı Cedit ordusunun kurulmasıdır. Bu yeni
ordu Avrupa standartlarında eğitilmiş ve donatılmışlardır. Başka bir reform da
1793’te Londra’da Osmanlı sefaretinin açılmasıdır.
·
3.Selim’in yaptığı askeri reformları
baştan beri kendilerine tehdit olarak gören yeniçeriler, 1806’da tahttan
indirilmiştir.
·
MEHMED
ALİ’NİN MISIR’I: 1798’te Napolyon’un Mısır’ı terk
edişinin ardından Mısır’daki iktidar boşluğunda Kavalalı Mehmed Ali Mısır
valisi olarak atandı. Mehmed Ali reformlara engel teşkil edeceklerini gördüğü Memlukleri
ortadan kaldırarak işe başladı. Daha sonradan ise modern bir ordu kurmaya
başladı. Ama sadece askeri alanda reform hareketi göstermemiş ayrıca fenni
alanlarda da reform hareketleri sergilemiştir. Tarım alanında da reform
hareketleri sergilemiştir. Pamuk özellikle reformdan sonra önemli
ekonomikkaynak olarak teşkil etmiştir.
·
Mısır siyasi açıdan da önemli gelişmeler
sergilemeye başlamıştır. Örneğin, ülke her birisi merkezden atanan on eyalete
bölünmüştür.
·
Arapça ilk gazete Mehmed Ali devrinde
Mısır’da çıkarılmıştır.
·
Mehmed Ali reformları sonucunda
askerileri savaşlarda denemiştir. İlk başlarda Osmanlı sultanları için çalışan
Mehmed Ali Girit Adası’na vali olamadığı için isyan etmiş ve ordusunu Lübnan ve
Suriye’yi işgal etti. Zaferler kazandıktan sonra Kütahya’ya yürümüştür. Hünkar
İskelesi Antlaşması sonucunda oğlu İbrahim Suriye’nin ve Adana bölgesinin
valiliğini aldı.
·
YUNAN
AYAKLANMASI: İlk Balkan ayaklanması Sırbistan
olmasına rağmen Sırbistan’ın koruyucusu olmaması nedeniyle başaramadılar.
Fakat, Yunanlar arkalarına büyük devletleri aldılar. İsyan gittikçe silahlı
çatışmalara dönerken ne Osmanlı ordusunun ne de Yunan ordularının tam galibiyet
elde edemediği için Osmanlı Kavalalı Mehmed Paşa’yı desteğe çağırmışlardır.
Fakat savaş başladığında Mısır donanmasının büyük bir kısmı batırılmış
durumdaydı. Edirne Antlaşması sonucunda Yunanistan bağımsız bir devlet olarak
kabul edildi.
·
2.
MAHMUD DEVRİ: Osmanlı’nın son devirdeki en büyük
padişahı olarak düşünülebelir. Atalarının başına ne geldiğini bilen 2. Mahmud
ilk önce yeniçeri ocağını kaldırmıştı. 3.Selim’e söylenen “kafir” lakabından
kurtulmak içinyeni kurduğu orduya “Asakireyi Mansureyi Muhammediye” demiştir.
·
Fenni alanda reformlara imza atmıştır.
İlk gazete onun devrindeçıkarılmıştır.7
·
Dini kurumunun özerk yapısından dolayı
kötü etkilendiğinden dolayı şeyhülislamların yetkisi sınırlandırılmıştır.
·
SONUÇ:
Hem Osmanlı hem de Mısır’da reform karşıtları olduğu gibi reform destekçileri
vardı. Yöneticiler ilk önce reform karşıtlarının kaldırmaya çalıştılar,
ardından da reformlarını gerçekleştirmişlerdir. Reformların açtığı yolda
yürüyenler sonradan bürokrasiyi ele geçirmişler seleflerinin yarıda bıraktığı reformları
tamamlamaya çalışmışlardır.
TANZİMAT
DÖNEMİ OSMANLI VE MISIR:
·
Osmanlı’nın 1839’dan ve 1876’ya kadar
olan dönemine Tanzimat denilir. Tanzimat’ın ilk on beş yılı Mustafa Reşid
Paşa’nın egemenliği altında geçmiştir. Tanzimat dönemine damga vuran olay iki
tarihi vesikanın yayımlanmasıdır; birincisi Gülhane-i Hattı Hümayun’dur.
Gülhane-i Hattı Hümayun, iltizamları kaldırılmış, yolsuzluğun ortadan
kaldırılması için çalışmalar
yapılacağını vaat etmiş, askeri alımlarda düzenlemeler yapılmıştır.
İkinci ferman ise Hatt-ı Hümayun’dur, böylece gayrimüslimlerde askere
alınacaktı, memurlukta ve eğitimde eşitlik yaşanılacaktı.
·
1876 Osmanlı Anayasası siyasal bir
reform içeren belgedir. Abdülhamid tarafından ilan edilmiştir. Meclis-i Mebusan
adında Meclis kurulmuş, fakat meclis iki kere toplandıktan sonra padişah
1878’de dağıtmıştır.
·
Osmanlı ilk borcunu 1854’te Kırım Savaş
esnasında aldı.Ondan sonraki 20 yıl içinde 200 milyon lira değerinde ayrı bir
borç daha alındı. 1876’da Osmanlı borcunu ödeyemeyeceğini açıkladı ve iflas
ettiğini açıkladı. Avrupalı Devletler kredi sahiplerini korumak için devreye
girdiler ve Osmanlı’da Duyum-u Umumiye İdaresi’ni kuruldu.
·
SİVİL
REFORM DÖNEMİNDE MISIR
·
1854’te Süveyş Kanalı projesi
geliştirilmiş, Fransız mühendisler getirtilmiş fakat Mısır’ın ekonomisini
bozacaktı.
·
MUHTEŞEM
İSMAİL: Çok tartışmalı kişi olan İsmail çok savurgan ve
gözü pek reformcudur. Ülkesini Avrupa standartlarına çıkartmayı amaçlamıştır
bunun doğrultusunda eğitime 10 kat daha bütçe artırdı, okulların sayısını
artırdı. Babasının aksi siyasi politikası olan İsmail, Osmanlı bürokratlarını rüşvete
boğmuştur. Çalışmaları sonucunda “Hıdiv” unvanını elde eden İsmail birçok
kazanım elde etmiştir.
·
İsmail karma mahkemeler kurmuş ve
padişahın onayını almadan dış bor alma hakkını kazanmıştı.
·
Kahire’nin bazı semtlerini Avrupai
mimarisiyle süslemiştir.
·
İsmail’in en büyük başarısı 1869’da
Süveyş Kanalı’nın tamamlanmasıdır. Bugün dahi dünyanın petrol taşımasında
önemli kanal olan Süveyş Kanalı şu an Mısır ekonomisini can damarıdır.
·
Mısır artan giderleri karşılayacak
gelire sahip olamadığı için iflas etmiştir ve Duyunu Umumiye gibi bir kurum da
Mısır’da kurulmuştur.
·
SONUÇ:
Osmanlı da Mısır da reformlar karşıtlarını kaldırarak işe başlamış reformlar
yapılması rağmen başka sıkıntılar doğmasına neden olmuştur; iki devlette de
muhafazakar okullardan ve modern okullardan mezun olanlar diye ikiye ayrıldı.
Böylece toplumsal ayrışmalar gittikçe artmaktaydı.
·
19.
YÜZYIL SONLARINDA MISIR VE İRAN:
·
İNGİLTERE’NİN
MISIR’I İŞGALİ: İngiltere Mısır’da bulunan Süveyş
Kanalı’nın güvenceye almak için Mısır’ı işgal etmiştir. Ancak İngiltere uzun
süre işgal edeceğini düşünmüyordu.
·
İngiltere, Mısır’ın borçlarını ödemek
için düzenlemeler getirmiştir, yeni tren ağları yapmaya başlamış fakat yerli
dokuma sanayisi kendi menfaatlerinin zıttı olduğu için yerli dokumaya
fazla müsaade etmemiştir. Mısır’ın ekonomisi gittikçe de pamuğa bağımlı olmaya
başladı. Eğitimin kendi menfaatlerine aykırı olduğu için eğitimi es
geçmişlerdir.
·
Tevfik’ten sonra hıdivliğe gelen 2.
Abbas, İngiliz işgaline karşı çıkmış, muhaliflere gizliden ekonomik destek
sunmuş ve muhalif partilerin oluşması için destek vermiştir. Bu partiler
İngiliz sömürgesine karşı çıkmışlardır. Bunlardan Muhammed Abduh’un Halk
Parti’si öne çıkmıştır.
·
Muhaliflere destek veren 1.Abbas’a
İngilizler darbe yaparak manda sevdalısı amcası Hüseyin Kamil’i başa geçirdi.
·
19.
YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA İRAN: Batı hayranlığı ve
reformları İran’a daha geç gelmiş aynı zamanda da fazla etkisi olmamıştır.
·
İran’da dini kurumlarda verdiği fetvalar
ile otokrasilerini kuran “Ayetullah”lar vardı. Bunlar kendilerini saklı imamın
halefleri olduklarını iddia ederek Kaçar hanedanından olan şahların verdiği
hükümler Ayetullahların verdiği hükümlerle çelişirse halk Ayetullahların hükmünü
benimserdi.
·
Nasreddin Şah, iktidara geldiğinde asker
sayısı çok azdı ve 3 kişi civarındayken yaptığı reformlar sonucu Batılı ordu
kurmaya amaçlayan şah, Kazak ordusunu
kurmuştur.
·
Ayrıca Batılı eğitim veren Darül Fünun’ü
kurmuştur.
·
Batıya kuru kursuna özenen şah,
muhafazakar halkla gittikçe uzaklaşmış, halk da ulemaya yaklaşmştır.
·
RUSYA
İLE İNGİLTERE ARASINDA İRAN: Rusya güney komşusu
İran’dan Osmanlı’daki kapitülasyon sistemi benzeri ayrıcalıklar elde etmişti.
Hindistan’daki sömürgelerine baka bir emperyal devletin yaklaşmasını istemeyen İngiltere
İran’a baskı uyguladıkça onlar da Rusların elde ettiği ayrıcalıklara sahip oldu
·
TÜTÜN
PROTESTOSU: Tütün işletmelerini İngiltere’ye veren
Şah, ulemanın sert protestosuyla karşılaşmıştı. Tütün içmeyi yasaklan ve
protestoya teşvik eden Fetva veren ulemanın çalışmaları sonucu “Tütün
Protesto”ları başlamış oldu ve sonradan Şah, imtiyazı geri çekmek zorunda
kaldı.
·
SONUÇ:
Osmanlı
da İran da Batı’yı yakalamak için reformlara ağırlık vermişler, fakat bunları
yaparken borç atlına girmişler ve sonradan ödeyemez hale gelmişlerdir. İki
ülkede de kapitülasyonlar çok kötü etkilemiştir.
·
Osmanlı ve Mısır ulemanın gücünü
zayıflatırken İran’da böyle bir şeyin imkanı dahi yoktur.
7.
BÖLÜM İSLAM TOPLUMUNUN CEVABI:
·
Müslümanların Batılı Emperyalistlerin
emelleri uğruna mağdur edilmesi İslam toplumlarında önemli soru olarak yer
edinmiş ve cevap olarak Allah’ın hükümlerini uygulamamak olduğunu
söylemişlerdir.
·
2.
ABDÜLHAMİD DEVRİ: Osmanlı’nın otoritesini kullanan en son
padişahtır. Pan-İslam siyasetini benimseyen hükümdar, modern okullar açmış
eğitime çok önem vermiş. Askeri ve istihbarat alanında reformlara imza
atmıştır.
·
Osmanlı’nın ilk üniversitesi olan Darül
Fünun’u o açmıştır. Ama açtığı modern okullardan mezun olanlar aynı zamanda onu
saltanattan indiren aynı kişilerdi.
·
Ulaşım ağında da önemli gelişmeler
sağlanmıştır; Hicaz demiryolu bunlardan biridir.
·
VAHHABİLER,
SUNİLER VE MEHDİYYE HAREKETİ:
·
Vahhabilik; Muhammed bin Abdülvahhab
tarafından kurulmuş radikal düşünceler bütünü bir mezheptir. Moderleşmeye karşı
çıkmış hatta tasavvufu şirk olarak görmüş ve mutasavvıfları kâfir ilan
etmiştir. Necd aşiret lideri İbn-i Suud’u etkileyen Abdülvahhab bugünkü Suudi
Arabistan’ın dini fikirlerin babasıdır.
·
Mehdiyye Hareketi; Muhammed Ahmed,
Sudan’da yoksulluğu kullanarak halktan çok büyük bir kitleyi etkiledi, Sudan’da
Hz. Muhammed’in yaptığı gibi devlet mekanizması kurarak tembel Müslümanların
sınır dışı etmeyi amaçlayan bir devlet kurmuştur. İngiliz ve Mısır ordularını
yenmesi Müslümanlar arasında ilgiliyle izlenmiş ve tekrar Müslümanların hakim
olduğu bir devlet kurulabileceği umudunu yeşermiştir. Bence Muhammed Ahmed
ölmüş ve fikirleri de ölmüş denilirse hatalı olur. Işid Mehdiyye hareketiyle
birebir benzerdir. Hâlâ daha Müslüman halklarda Muhammed Ahmed’in fikirleri
mevcudiyetini arz ediyor.
·
YÜKSEK
İSLAM REFERANDUMU: İslam toplumlarında en büyük etki
uyandıran şahsiyetlerden ikisi de: Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh’tur.
Cemaleddin Efgani iyi bir dini eğitim almıştır. Müslümanların uyanışını eskiden
olduğu gibi “İslam Birliği”nin sağlanması ve pasiflikten harekete geçip
Müslümanların eyleme geçmesi ile
olacağını söylemiştir. Nasreddin Şah’ı öldüren onun talebesidir. Ömrünün
sonlarını yine Pan-İslamcı olan Sultan Abdülhamid Han’ın göz hapsinde
geçirmiştir.
·
Muhammed Abduh, hocası Efgani’den biraz
farklı ve biraz daha çekiciydi. Entelektüel şahsiyet olan Abduh, Müslümanların
kurtuluşunu Selefiye adı verilen Sahabe hayatını günümüze uygulama
ideolojisiydi. O ayrıca müritlerini devletin her kademesine sokmuştu. Ama o
öldükten sonra fikirleri büyük tartışmaya yol açmıştı.
·
SONUÇ:
Fizikte var olan etki tepki meselesi bence sadece fizikte değil siyasette de
geçerliydi. Hem de bazen tepki etkinin kuvvetinden daha fazla olabiliyordu.
Pan-İslam’da bir tepkinin ürünüydü. Yıllarca İslam toplumlarını işgal eden
Batılılara karşı tepkinin ifadesi olarak Abdülhamid gibi büyük padişahtan,
radikal Abdülvahhab’a, onlardan da Mısır ve İran’da büyük etki uyandıran Efgani
ve Abdulların öncülüğünde geniş bir yelpaze ortaya çıkmıştı.
8.
BÖLÜM: JÖN TÜRKLER VE İRANLI MEŞRUTİYETÇİLER:
·
Japonya ve Amerika’da uygulanan Adem-i
Merkeziliyetçilik’ten Osmanlı’da ve İran’da bazı gençler tarafından rağbet
görmüştü. Ülkelerinde bulunan milletleri bir arada tutma ideolojisini
besliyorlardı.
·
Jön Türkler: Abdülhamid’in istibdat
devrini beğenmeyen ve çoğunluğu Avrupa’da eğitim gören ve Avrupa’daki gibi
demokratik bir ülkeyi kurmay hedefleyen bazı gençler İttihat ve Terrakki’yi
kurdular. Gizli yapılanmaya sahip olan bu yapı kısa zamanda büyük kitleye sahip
olmuştu. Yakın zamanda Abdülhamid’e darbe yaparak tekrar meşrutiyetin ilan
edilmesini sağladılar. Enver, Cemal ve Talat paşaların öncü olduğu bu gurup çok
kısa zamanda çok kötü bir despot yönetim anlayışı güttüler. Abdülhamid’e diktatör
diyenler aslında kendileri diktatör olmuşlardı.
·
Jön Türkler iktidarı ele geçirdikten
sonra siyasette ne kadar çömez olduklarını kanıtlamışlardı ve birçok kayıpların
yaşanmasına sebebiyet vermişlerdi; Bulgaristan’ın bağımsızlığı, Bosna’nın
işgali, Girit’in Yunistan’a katılması, Trablusgarp’ın işgali, on iki adaların
İtalyanlara kaptırmışlardı. İttihat Terakki bir iki sene önce tebaası olanlara
mağlup oluyordu.
·
İttihatçılar, güttükleri siyaset sonucu Arapları
küstürmüşler ve büyük Arap aşiretlerine yüz çevirmişlerdir. Bunlar da Arap
milliyetçiğini ortaya çıkartacaktı.
·
İran Meşruti Devrimi Dönemi: Şah’ın diktatörlüğünü
kaldırmak isteyen bazı reformist gençlerin öncülüğünde eşrafların, ulemanın da
katılmalarıyla büyük bir isyan hareketine dönüşmüş ve şahı alaşağı ederek
meşrutiyetin İran’da ilan edildiği bir halk hareketidir.
9.
BÖLÜM 1.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI’NIN SONU:
·
1.Dünya Savaşı başladıktan sonra İttifak
tarafında savaşa giren Osmanlı hiçbir taarruz cephesinde başarılı olamamış ve
birkaç savunma cephesi haricinde hiçbir başarı elde edememişti. Bunların
sonucunda Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmış ve 600 yıllık Cihan Hakimiyet’i
sona ermişti. Böylece anlaşmanın maddelerinin bir sonucu olarak İngilizler
başkent limanlarına demir atmışlar ve işgal etmişlerdi.
·
Şerif
Hüseyin’in İsyanı: Mekke ve Medine’yi koruyanlara şerif
denilirdi ve genellikle şeriflerden seçilirdi.Şerif Hüseyin de bunlardan
biriydi. İngiltere ona Osmanlı’ya isyan etmesi karşılığında toprak, mühimmat ve
askeri yardım vereceğini teklif etmişti. Hüseyin de bu teklifi reddetmemişti
fakat sonradan McMahon ile mektuplaşmalarında İngilizlerin teklif ettiği
topraklardan sonradan vazgeçmesi tartışmaya başlanılmıştı. İngilizler’de Şerif
Hüseyin’in yerine oğlu Faysal ile iş tutmaya başlamışlardı.
·
BARIŞ
ANLAŞMASI: Sevr anlaşmasını oluşturan İtilaf devletleri
temlerini Sykes-Picot anlaşmasında attıkları paylaşımı bu anlaşmada da büyük
çoğunlukla sürdürmüşlerdir. Lakin çizimlerinde o topraklarda yaşayan halkın
dilini, dinini, kültürünü ayırmadan kozmopolittik bir harita çizdikleri için
hâlâ daha süregelen sorunların oluşmasına neden olmuştur.
·
FAYSAL:
Suriye’de kralı Faysal olan bağımsız bir
kuruldu. İngiltere’nin piyonu olan Faysal’ın Fransa’ya verilen Suriye’de
devlet kurması Fransa’nın menfaatlerine tersti ve Fransızlar Suriye’yi işgal
ederek Faysal’ı sürgüne gönderdiler ve Suriye’de hakimiyetlerini dile
getirdiler. Kardeşi Abdullah’ı da İngilizler Ürdün’ün başına getirdiler.
3.KISIM:
İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASI DÖNEM, BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ:
·
Osmanlı’nın yıkılışından sonra 2. Dünya
savaşının başlarına kadar bağımsızlığını tam manasıyla kullanan ülkeler şunlardı;
Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Filistin, Ürdün, Lübnan.
·
Bir imparatorluğun yıkılışının ardından
birçok devlet türemiş, birçok devlet başkanı, birçok para birimi, birçok bayrak
doğmuştu halbuki bunlar eskiden tek elde toplanıyordu. Bu nedenle Pan-İslam ve Arap milliyetçilerinin aldığı
büyük bir yenilgiydi.
10.
BÖLÜM TÜRKİYE’DE VE İRAN’DA OTORİTER REFORM:
·
Türkiye’de Mondros’tan sonra Kurtuluş
Savaş’ı başlamış ve yoğun mücadeleler sonrasında 24 Temmuz 1924’te birkaç yer
dışında Misak-ı Milli bölgeleri alınmış ve İngiltere ve Yunanlar tarafından
tanınmıştı. Ve yeni kurulan ülkenin başına ilerde radikal reformlara imza
atacak Kemal Atatürk gelmişti.
·
Mustafa Kemal geçmişle bağlantılarını
kesmek için çok büyük radikal değişimlere imza atmış ve bunların genel adına
Atatürk İnkılapları adı verilmiştir. Bu inkilaplardan birkaç tanesi şunlardır:
-Başkentin
Ankara’ya taşınması
-Cumhuriyet
ilan edildi.
-Tarikatlar
kapatıldı.
-Şapka
kanunu çıkarıldı.
-Harf
İnkılabı gerçekleştirildi.
·
Atatürk’ün devletçilik modeli hiç
uymamıştı çünkü fabrikaların yanlış yerlere kurulmaları, tarımda makineleşme
olmadığı için gerekli kalkınma sağlanamamıştır.
·
Atatürk döneminin son büyük gelişmesi
Hatay’ın anavatana katılma müzakereleriydi. 1939’da Hatay anavatana
katılacaktı.
·
Rıza Şah Devri: Kazak Tugaylarında asker
olan Rıza Şah, Kaçar hanedanına darbe yaptıktan bir zaman sonra kendisi
hükümdarlığın başına geçmiştir. O da Atatürk gibi reformist bir kişiliği vardı.
Önemli reformlara imza atmış ve bunun sonucunda saygı gören milli bir kahraman
olmuştu.
·
Rıza Şah’ın reformları ve Atatürk’ün
reformları birbirine benziyor denilmişse de aslında Rıza Şah’ın reformları
Mehmed Ali’nin reformlarına benziyordu. Atatürk hemen hemen diktatör bir
yönetim anlayışına sahipse de onu halk seçmişti, ama Rıza Şah, aksine mutlak
monarşiyle iktidarda bulunuyordu. Ama ikisi de laikliği benimseyip
uygulamışlardır. Türkiye’de uygulanan çoğu kanun İran’da da uygulanmıştır.
Örneğin İran’da dini okullar tamimiyle kapanmamıştır. Ayrıca İran’da sanayi
alanında büyük bir gelişme sağlanmıştır.
·
Amerika savaş sonrasında Sovyetlere
ikmal nakliyesinde yardımcı olmak için İran’a asker yolladılar, ondan sonra
devletin önemli yerlerini almaya başladılar.
11.
KISIM 1945’E KADAR MISIR, IRAK VE ÜRDÜN
·
İngilizler sömürgelerindeki
maliyetlerini düşürmek için artık o ülkede bulunmak yerine üsleri aracılığıyla
her an işgale açık bir ülke haline getirecekti.
·
MISIR: İngilizlerin Mısır’dan çıkma gibi
bir niyeti yoktu çünkü Süveyş kanalını ellerinde tutuyorlardı. Fakat bu durum
Mısır halkı için kabul edilebilir bir durum değildi. Bu yüzden halkta bir
hoşnutsuzluk vardı. Dolayısıyla Mısır’da Vefd Parti’si kuruldu. İngilizlere
muhalif olan ve İngilizlerin bir an evvel gitmesini isteyen parti İngilizler
tarafından yöneticisi sürgüne gönderilmiş. Halkın Vefd Partisi’nin
yöneticisinin tekrar partisinin başına gelmesi isteklerin i kabul ettirebilmek
için toplumun her kesiminden katılımsağlandığı protesto eylemleri
gerçekleştirilmiş. Bu eylemlerde çok sayıda ölü ve yaralının olması halktaki
kini daha da artırdı ve aklın protestoları sonuç vererek seçimler düzenlenmiş,
ve Vefd Partisi %90 oy almıştı.
·
İtalya’nın Etiyopya yayılmacılığı
karşısında kendi menfaatleri için Mısır’a bağımsızlık verdiler fakat Süveyş
kanalı bölgesinde asker bulunduracaktı
·
Mısır’da dar ve orta gelirli bireyler,
dindar kişiler parti kurup üye olmak yerine örgüt kurma yolunu seçmişlerdi. Bu
topluluklara seslenen birçok örgü vardı ve bunların en önemlisi Hasan el
Benna’nın Müslüman Kardeşi örgütüydü. Hasan El Benna, Muhammed Abduh’un
düşüncelerini benimsemiştir, sosyal adalet ve sosyal reform yolunu izleyen bir
örgüt olan Müslüman Kardeşler Mısır’ın siyasi tarihinde çok önemli noktaya
sahiptir.
·
2.DÜNYA
SAVAŞI: Savaşın başında Almanların çok büyük ilerlemesi
mevcuttu, Almanların Fransa’yı ele geçirdikten sonra İngiltere’ye saldırmış
fakat bu hava saldırılarında başarısız olmuş. Savaş ayrıca İngiliz
sömürgelerine sıçramıştır, İngiltere Mısır’ı merkezi nokta seçmiş ve İngiliz
orduları her yeri sarmıştı. İngiliz mandaterliğinden gittikçe sıkılan Mısır
halkı İngiliz ordularının sayısının artması nedeniyle anti mandater olan
Müslüman Kardeşler örgütüne iyice yaklaşmışlardır.
·
İKİ
DÜNYA SAVAŞI ARASINDA IRAK: İngilizlerOsmanlı’nın
etnik ve dini farklı olan üç bölge birleşerek Irak adını verdikleri ülke
kurmuşlardır. Halkın çoğunluğuAraplardı; diğer halk grupları ise; Türkler, Hıristiyanlar,
Yahudiler ve Kürtlerdir. Bürokraside sözü geçen grup ise Sünni Müslümanlardı.
·
Irak’ın Bağdat Körfezi’nde etkili
olmaması için İngilizler kıyı şeridini sınırlandırmışlardı.
·
Irak 1932’de bağımsızlığını ilan
etmiştir. Fakat İngilizler uzun zaman boyunca
Irak petrolünün imtiyazı kazanmıştı.
·
2.
DÜNYA SAVAŞI’NDA IRAK: Iraklılarda savaş hakkında iki
farkı görüş mevcuttu; birincisi, savaşa girilirse bu bir bağımsızlık savaşı
olacağı görüşüydü. İkincisi ise savaşa girilirse Irak’ın İngilizler tarafından
daha da sömürgeleşeceği düşüncesiydi.
·
ÜRDÜN:
Ürdün, devlet olmadan küçük bir aşiretin 30-50 bin nüfusunu geçemeyen bir
kasaba gibiydi. 1921’de kurulmuş, devlet başkanı Faysal’ın kardeşi ve Şerif
Hüseyin’in oğlu Abdullah’tı. Ürdün uzun süre boyunca kendi menfaatleri dairesi
çevresinde statükosu belirlenmemiştir. Uzun zaman boyunca İngilizler diğer
sömürgelerinde yaptığı gibi Ürdün’de de hep söz sahibi olmuşlardı ve Ürdünlü
yöneticiler bir piyondan ibaret kalmışlardır. İngilizlere 2. Dünya Savaşı
esnasında Ortadoğu’da destek vermiştir. 1946’da da bağımsızlığını kazanmıştır.
·
SONUÇ:İngiltere
sömürgelerinde kendi piyonlarını yerleştirmişse de, halk da muhalefet ekseni
genişlemiş, halkta İngilizlere karşı hoşnutsuzluk had safhaya yaklaşmış ve
İngilizlere karşı cesaretleri gittikçe artmaktaydı.
12.BÖLÜM
2 DÜNYA SAVAŞI ARASI DÖNEMDEN 1945’E KADAR SURİYE,LÜBNAN VE SUUDİ ARABİSTAN
·
Suriye İngilizlerin siyasi hamleleri
sonucunda Fransa’nın sömürgesinden kurtulmuş, ve bağımsızlığı kazanmış fakat
bağımsızlığını kazandıktan sonra uzun süre refah seviyesi hiç yükselmedi.
Lübnan’da yerel liderlik ülke için gelişmeler sağlamıştır. Suudi Arabistan ise
iki savaş arasında tam bağımsızlık elde eden bir ülke konumundaydı. Kurucu
başkanı otoriter İbni Suud karizmasıyla şekillenecek olan ülke Türkiye’nin
aksine bir yol izlenmiş muhafazakar bir siyasi politikası sahiptir.
·
SURUİYE:
Fransa Suriye’yi düzene sokup biran evvel bağımsızlığını kazandırmaları
gerekirken, onlar devleti daha da kötü hale sokup sömürge süresini artırmak
için devleti devletçiklere bölmüştür. Güney Suriye’nin bir bölümünü Lübnan’a
kaptırmış; şehir devletleri kurmuş, bazı etnik farklılıkları olanlara da özerklik
vermiştir. Özerklik kazanan etnik gruplardan biri olan Dürziler’in Fransa’nın
kötü siyasi yönetimi sonucu isyan etmişler, Fransızların sivil halkı öldürmesi
isyanı daha da büyütmüştü fakat en sonunda isyanı bastırabilmiştir.
·
Fransa, İngiltere’nin Irakla yaptığı
anlaşma gibi bir anlaşmayı 1930’da Suriye ile yapmıştır. Ülkede üsler
bulundurmak koşuluyla ülkeden çıkmayı kabul ettiler.
·
LÜBNAN:
Ülke tesadüfen kurulmuştu. Kurulduğunda Marunilerin çoğunluğundayken
İngilizlerin Müslümanların çoğunlukta olduğu yerleri ülke topraklarına katarak
Marunilerin toplum nüfusa göre %30’a düşürmüştü. Fransa’nın menfaatlerinin
tersine olan bu hamleler karşısında, Fransa Marunileri desteklemiştir.
·
1926’da Lübnan Cumhuriyet’i kuruldu.
Uzun yıllar boyunca devam edecek olan cumhurbaşkanı Maruni, başbakanın Müslüman
olacağı silsile de başlamış oldu.
·
SUUDİ
ARABİSTAN: Şerif Hüseyin’in Hicaz topraklarında
hükümdarlığını ilan ettiğinde, halifenin cihat çağrısına katılmayan yönetici
halkın gözünden düştü, hele halife olduğunu ilan ettiğinde gözden iyice
düşmüştü. Aynı dönemde gittikçe gücünü artıran Necd aşireti lideri İbn-i Suud,
Riyad’ı ele geçirerek devletin kuruluşu başlatmış oldu. Vehhabilik ile gücünü
pekiştiren İbni Suud gün geçtikçe Arabistan diyarında gücünü pekiştiriyordu.İbni
Suud’un çalışmaları sonuç vermiş ve İngiltere ile 1927’de Cidde Anlaşması imzalayarak
birbirlerini tanımışlarıdır. Diğer Arap ülkelerinden çok farklıydı çünkü
meşrutiyetini kendi kazanmıştı ve aşırı derecede muhafazakardı.
13.BÖLÜM
FİLSTİN MANDASI VE İSRAİL DEVLETİNİN DOĞUŞU
·
İSRAİL
DEVLETİ’NİN KURULUŞU: İsrail’in kurulma aşamaları ve
kurulduktan sonraki yaşananlar çok ihtilaflı fikirlere sahiplik etmektedir.
·
Yahudiler “Büyük Göç” ten sonra hep
arz-ı mevutta devlet kurmak istemişlerdir fakat çoğu zaman imkanlar buna el
vermemiştir. 19. Yüzyılın başlarında Siyonizm örgütleri kurulmuş ve Yahudi
gençleri tarafından ilgi çekmiştir. Theodore Herzl döneminde aktif Siyonizm
çalışmaları göze çarpmaktadır. 1. Siyonizm Kongresi onun sayesinde yapılmıştır.
·
İngilizler, savaş esnasında ticareti
azalan Avrupa Ekonomisini canlı tutmak ve aynı zamanda düşmanı olan Almanya’nın
Yahudileri kendi taraflarına daha erken çekmemesi için; hakeza antisemitizmin
sonucu olan Avrupa’da yaşayan en aşağılık milletten kurtulmak için Yahudilere
devlet kurma konusunda yardımcı olacaklarına ve tanıyacaklarına söz
vermişlerdi. Bu amaca hizmet eden ilk aşama “Balfour Deklarasyonu”dur. Böylece
İsrail Devleti kuruluşuna giden yola çıkılmış olundu.
·
İNGİLİZLER’İN
FİLİSTİN MANDASI: İngilizler İsrail Devleti’nin kuruluşunda Arapları
küstürmemek için de Faysal ile anlaşma yapılmış denilse de tam manasıyla Faysal
anlaşma sağlanamamış.
·
İngilizler Filistin’de dengeyi kurmak
zorundaydı. Aynı zamanda Filistinlilerin mağdur olmamasını sağlayacak, hem de
Yahudilere İsrail devlet kurdutturacaktı. Fakat bunların ikisinin bir arada
işlemesi imkansızdı. Bu yüzden daha sonra tek bir milletin yönettiği devletin
altında yaşayan farklı milletlerle
yaşanılacak üniter yapı kurmayı amaçlardı. Bu ilerde de görüleceği üzere ters
tepecekti. Süreci daha da çıkmaza sokacaktı.
·
GÖÇ
VE TOPRAK: Siyonistler devletin oluşumu için nüfusa
ve nüfus için toprağa sahip olmak amaçlıyordu. Siyonist lobiler Yahudileri
(özellikle savaş bölgelerindeki Yahudiler) ikna ediyorlardı. Toprak meselesinde
hem kitap da geçen şekilde hem de Al Jazeera Türk’ün yayımlamış olduğu “Büyük
Felaket” (Filistin Remiks) adlı belgesinde Filistinlilerin itiraf ettiği gibi
Filistinliler toprak sattıklarını kabul ediyorlardı. Ben de bu görüşü
destekliyorum. Ve Siyonistler ilk zamanların tüm toprakların % 5-10 ‘unu
Filistinliler satmışlardır.
·
2.
DÜNYA SAVAŞI VE İSRAİL’İN DOĞUŞU: Siyonistler, Holokost
vakasını iyi değerlendirmiş Yahudi göçleri katlanarak devam etmeye başlamıştır.
·
Siyonist lobileri Amerika’da Biltmore
Programı adını verdikleri Yahudilere serbest göç ve Yahudi devletin kurulma
çağrılarını gündemde tutmuştur. ABD başkanı Truman, bir zamana kadar Biltmore
Programı’nı desteklemiştir.
·
İngilizler, hem kamuoyunda itirazlara
hem de Yahudiler ’den itiraz gelince Filistin’i 15 Mayıs 1947’de terk edeceğini
söylemiştir.
·
BİRİNCİ
ARAP – İSRAİL SAVAŞI: Her birinin farklı menfaatleri olan ve
asker sayısı/teknoloji oldukça zayıf olan Irak, Suriye, Mısır, Ürdün ve Lübnan 1948’de
savaş açmışsa da beceriksizlikleri yüzünden yenilmişler ve binlerce
Filistinliyi kendi topraklarında mülteci konumuna itmiş ayrıca İsrail
topraklarını gittikçe genişletmiştir.
4.
KISIM: 2. DÜNYA SAVAŞI’NIN SONUNDAN 1970’LERE KADAR BAĞIMSIZ ORTADOĞU:
·
TÜRKİYE
VE İRAN:Türkiye’de 1946’da ilk defa çok partili demokrasiye
geçiş denemesi yapılmış fakat bunu 1950’de başarabilmiştir. 1950’de Adnan
Menderes’in Demokrat Partisi iktidara gelmiş ve 1960 darbesine kadar ciddi
yatırımlar ve gelişmeler sağlanmıştır. Fakat 1960’da hükümete darbe
yapılmıştır. Darbeden sonra ülke 1983’e kadar siyasi istikrar
yaşayamamıştır. Ayrıca 1980’de de askeri
bir darbe gerçekleşmiştir. Lakin 1983’te Turgut Özal’ın Anavatan Partisi
iktidara geldikten sonra refah seviyesi yükselmeye başlamıştır.
·
KIBRIS
SORUNU: Yunanistan’ın Kıbrıs’ı alma girişimlerine karşı
Türkiye, Kıbrıs’a girmiş ve istediğini elde etmiştir.
·
İRAN:Rıza
Şah döneminde Başbakan Muhammed Mussaddık, İran’da yabancıların artan
imtiyazları ve kraliyet ailesinin israfına karşı muhalif olmuş. Hatta
iktidardan ayrılmadan önce petrolün millileştirilmesi yasasını meclisten
geçirtmişti. Bundan sonra Batılı devletler tarafından İran petrolü boykot
edilmiştir. Boykot döneminde gelir olmadığı için ekonomi giderek zayıflamış;
işsizlik ve enflasyon artmıştır.
·
Sömürgeci Batı, İran’da yaşanılan
gelişmeler ardından imtiyazlarını tekrar elde edebilmek için Musaddaka darbe
girişimi yapılmış fakat başarılı olunamamıştır, yerinde durmayan Batı, Musaddaka
tekrar darbe girişimi yapılmış ve başarılı olunmuştur. Sonuçta ABD, İran’ın iç
işlerine müdahalesi artmıştır.
·
Rıza Şah; toprak reformunu ,bizdeki
senedi ittifakın zıttı, ve okuma yazma oranını artırmayı arzulayan “Beyaz Devrim”i
ilan etti. Halktan çoğu kimse toprak sahip olmuşsa da muhalefet dalgasını
engelleyememiştir. Şahın ve hanedanın müsriflikleri ve laikliği yaygınlaştırıcı
çalışmaları sonrası muhafazakar kesim itirazları artmaya devam etmiştir. Ayrıca
solcu partiler de transa geçmişti.
·
NASIR’IN
MISIR’I: Mısır Vefd partisinin iktidarda olduğu dönemde,
toprak reform sayesinde zenginleşen milletvekillerinin (buna muhalefet
partilerinin milletvekilleri de dahil) durumunu görüşüyor, işsizliğin ve
enflasyonun artması ve bitmek bilmeyen İngiliz sömürüsüne karşı hareket
edemeyişi halkın hoşnutsuzluğunu giderek artırmaktaydı. Bu durumda Müslüman
Kardeşler gücünü gittikçe artırıyordu.
·
İktidarın bu kötü gidişine dur demek
isteyen Nasır ve diğer arkadaşları (Hür Subaylar Komitesi) darbe yapmıştır. Bir
zaman sonra ipleri eline alan Nasır, Baas Partisi’ni kurmuştur ve ilk işi
Müslüman Kardeşler’i etkisini azaltmaya yönelik çalışmalarıdır. Nasır’ın
iktidarına damga vuran olay ise kraliyet ailesine ait toprakların ve toprak
ağalarının toprağını “Toprak Reformu Yasası” ile toprağı devlet tekeline almış
ve halka da dağıtmıştır.
·
Yıllardır İngilizlerin elinde olan
Süveyş Kanalı’nı çok iyi diplomasiyle millileştirme yoluna gitmiş ve başarmıştır.
İsrail’in Sina Yarımadası işgalini diplomasi yoluyla geri tepmiştir. Birleşik
Arap Cumhuriyeti’ne öncülük etmiştir.
·
Baas Partisi’nin lideri olan Nasır,
Sosyalist devletiyle ilişkilerini geliştirmiştir.
·
Altı Gün Savaşları ardından Sina
Yarımadası’nı İsrail’e kaptırmıştır.
16.
BÖLÜM: NASIR ÇAĞINDA ORTADOĞU:
·
SURİYE:
Suriye’de iki nedenden ötürü bir istikrarsızlık söz konusuydu. O iki neden
şunlardır: Fransa’nın yönetimindeyken Suriye’nin parçalanılması ve subayların
hizipleşmesi.
·
Nasır’ın Baas Partisi, Suriye’de de
kurulmuş ve meclise girmiştir. Fakat ülkeyi yönetme güçleri kendilerine mevcut
değildi o yüzden Nasır’a yakınlaşmışlarsa da bu planları tutmamıştır.
·
IRAK:
Tuğgeneral Abdülkerim Kasım, 1958’de Haşim’i
rejime darbe yapmıştır. Fakat o da muhalifler tarafından devrilmiş ve böylece
Irak’ı darbeler silsilesi izlemiştir. Irak’ta da Komünist Parti ve Baas
Parti’si kurulmuştu.
·
Irak’ta Şiiler ve Kürtler özerklik
istiyorlardı. Kasım’ın iktidarı döneminde Kürtlerin kültürlerini muhafaza
edeceğine dair bildiri yayınlamışsa da bunun aldatmadan ibadet olduğunu anlayan
Kürt lider Mustafa Barzani isyan etmiş fakat iki taraf da bir sonuç
alamamıştır.
·
ÜRDÜN:
Kral Abdullah’ın gerek Filistinlilere kucak açması gerek Batı Şeria’yı işgal
etmesi onun öldürülmesine neden olmuştur. Yerine geçen oğlu Hüseyin uzun süre
otokrasisini korumuş bir liderdir.
·
Hüseyin muhalif sesleri susturmuş orduyu
kendi bağlamıştır.
·
Altı Gün Savaşları sonrası, Batı
Şeria’yı hak talep etmemiş ve FKÖ ile mücadele etmiştir. Fakat sonradan tekrar ilişkileri
iyileştirmeye çalışmıştır.
·
LÜBNAN:Lübnan’ın
demografik yapısı ve siyasi yapısı siyaseti altüst etmişti. Müslümanların
nüfusu artması nedeniyle devlet bürokrasisinde daha fazla yer edinmek
istiyorlardı. Bunu kanıtlanmak için de nüfus sayımının tekrar yapılmasını
istiyorlardı. Maruni liderler bu gidişatın kendi menfaatlerinin tersine
olacaklarını bildikleri için muhalif sesleri susturmak amacıyla devlet
yönetiminde daha fazla Müslüman getirilmiştir.
17.
BÖLÜM 48’DEN 70’LERE KADAR İSRAİL VE FİLİSTİNLİLER:
·
İsrail Haziran Savaşı’nın ardından işgal
topraklarını ve nüfusunu artırmıştır. Fakat Filistinliler de topraklarını
tekrar almak için ilk başlarda sivil protesto eylemleri düzenlemişler ve daha
sonraları örgüler kurmuşlardır.
·
NÜFUS:
İsrail nüfusu 1948’den 1951’e kadar iki katına çıkmış ve 1,3 milyon nüfusa
sahip olmuştur. Bunların çoğu Doğu Avrupa’dan göçmenlerdi. Fakat bu kadar büyük
nüfus artışı İsrail’de ekonomik ve kültürel sıkıntıların var olmasının yolunu
açmıştır.
·
SİYASİ
YAPISI: İsrail partilerinde iki fikrin hegemonyası görülür.
Bunlar: laikliği savunanlar ve devletin Yahudi şeriatına bağlı yönetilmesini
isteyenlerdir. Laikliği savunanların en önemli başarılarından biri de İbranicenin
kabulüdür.
·
İsrail farklı dinlerdeki halklara kişisel
konularda kendi kurallarının uygulama serbestliği vermiştir. Bu Osmanlı’nın son
dönemindeki yapılan siyasi değişikliklere benzemekteydi.
·
İsrail kimlik kartlarında halkını 2
farklı millete göre ayırmıştı: Araplar
ve Yahudiler.
·
İsrail’de Yahudi dini kurumları
ağırlığını her zaman göstermiştir. Özellikle cumartesi kuralını ciddi bir
şekilde idare etmiştir.
·
FİLİSTİN:
·
FİLİSTİNLİ
MÜRTECİLERİN DURUMU FKÖ: Filistinli mülteciler kısa zamanda
900 bin nüfustan 1,3 milyon nüfusa çıkmış ve bunda doğum oranının yüksek olması
büyük bir etkendir. Çoğu mülteci çevre ülkelerde BM’nin mülteci kamplarında
yaşıyorlardı. Fakat kamplara ayrılan bütçe çok dardı ve bu yüzden çok sıkıntılı
bir durumları vardı. Ürdün’deki mülteciler bir zaman sonra memurluklara
alınmıştır. Böylece Ürdün’ün siyasetinde Filistin’in kurtuluşu önemli yer
tutmaktadır.
·
Önceden söylenildiği üzere Filistin’de
birçok örgüt kurulmuştu. Bunlardan biri Filistin Kurtuluş Örgütü Arap
Birliği’nin gözetiminde kurulmuştur Siyasi görüş olarak Baasçılığı destekleyen
FKÖ’nün merkezi Nasır’ın Kahire’si idi. Haziran savaşından sonra kurulan
gerilla örgütlerden biri de Yaser Arafat’ın liderliğini yaptığı El- Fetih’ti.
El Fetih, FKÖ gibi Baasçılık, sosyalizm ideolojilere bağlanmadan Filistin
milliyetçiliğini savunmuştur. FKÖ ve El Fetih, tüm Filistin topraklarında hak talep
ederken sonradan sadece Gazze şeridinin ve Batı Şeria mevut olduğu devlet
yapısına daraltmıştır.
·
İŞGAL
EDİLMİŞ TOPRAKLARDAKİ YAHUDİLER: İsrail’in işgal ettiği topraklarda
Filistinlilerin durumunun ne olacağı meçhuldü. İsrail, vatandaşlığa almış olsa
Filistinlilerin nüfus artış hızının fazla olması nedeniyle vatandaşlığa
alamazdı ikinci itimal eğer vatandaşlığa almazsa sosyal hizmetten yararlanmayan
bir kitle haline dönüştürecekti zaten gittikçe artan sıkıntılar nedeniyle bun
yapamazdı. O yüzden kesin bir şey yapmadı ama politikaları Arapları bölüp
tecrit ettirmek yönündeydi.
5.
KISIM: 1970’LERDEN 1990’LARA ORTADOĞU:
·
Sovyetler varken Ortadoğu’da denge
unsuru mevcuttu. Çünkü hem Amerika hem de Sovyetler rakibi tarafından izlenime
alınmışlardı. Sovyetler yıkıldıktan sonra Ortadoğu’da Amerika’nın mutlak güç
dönemi başlamıştır.
·
İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşim
faaliyetlerini hızlandırması Filistinlileri daha da eyleme sürüklemiş ve
bunların sonucunda dünya kamuoyu tarafından Filistinlilerin hakları tanınmış ve
1993’te ilk Oslo Anlaşması yapılmıştır.
·
Petrol fiyatlarının bu dönemde
yükselmesi iki sonucu doğurmuştur: birincisi Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi
ülkeler nüfuzlarının genişletmişlerdir. İkincisi Batı gittikçe Ortadoğu
petrolüne bağımlı hale gelmişti.
·
Bu dönemde Ortadoğu’da mutlak
monarşilere eleştiriler had safhaya ulaşmış ve sosyolojik değişimler
yaşanılmıştır.
·
Yine bu dönemde yaşanılan başka bir
gelişme ise Arap ülkeler arasındaki rekabettir.
18.BÖLÜM:
MISIR VE LÜBNAN:
·
MISIR:
Mısır siyaseti Nasır’ın döneminde “Efendim” ve “Evet, efendimci”ler olmak üzere
ikiye ayrılıyordu. Nasır’ın ölümünden sonra Enver Sedat iktidarı ele
geçirmişti. Enver Sedat da “Evet, efendimci” lerden idi.
·
Enver Sedat çok kötü zamanda başa
geçmişti ve diplomatik sorunların zire yaptığı dönemdi.
·
Dış sorunları halletmek için ilk adımını
Mısır- İsrail üzerinden attı. Ekim Savaşı ardından Sina’daki İsrail askerleri
geri çekilmiş ve Mısır Sina’yı ele geçirmiştir.
·
Sedat, Nasır’ın zıttı bir siyaset
izleyerek yıllar sonra Mısırlı yönetici Camp David Anlaşması ile Mısır-İsrail
arasındaki ilişkiler gelişmiştir. Anlaşmada hem barış yapılmış hem de İsrail’in
Filistin’de her istediğini yapabilme hürriyetini vermiş ve ayrıca
Filistinlilere 5 sene sonra özerklik verileceğine dair maddeler içermektedir.
·
Sedat’ın dış politikaya nazaran iç
politikaları iyi gitmiyordu. Ve muhalif sesleri her ne kadar tutuklamışsa da
sayıları gittikçe artıyordu.
·
LÜBNAN:
Lübnan
daha önceden var olan sıkıntılar artarak devam ediyordu. İsrail, FKÖ’nün
Lübnan’daki gücünü kırmak için Lübnan’a girmiş. Kemal Canpulat’ın iktidarı
müdahale göstermemiş ve üstelik Müslümanlara saldırınca Müslümanlar itiraz
etmiştir. Ayrıca Şiiler siyasette yer almak istediklerini açıkladıklarında
onların da itirazları eklenmiş ve Lübnan’da iç savaş başlamıştır.
·
İç savaş esnasında Kemal Canpulat öldürülmüştür.
·
1989’da Suudi Arabistan’da imzalanan
Taif Anlaşması sonucu 5’e 6 orantısı değişerek 9 Müslüman milletvekiline
(bunlardan üçü Şii milletvekili olacaktı.) çıkmıştır.
·
1980’LERDE
MISIR: Enver Sedat’ın yerine Hüsnü Mübarek gelmiştir.
Siyasete liberalizmi görüntüde sokarken aslında rejimini devam ettirmeyi
amaçlıyordu. Vefd Partisi tekrar seçime girebilmiştir fakat iç meseleleri
yüzünden parti başarılı olamamıştır.
·
Mısır siyasi tarihindeki şahısları İslam
ve Mısır’ın eski tarihindeki şahıslara benzetiyorum; yeni Mısır’ın Firavunları:
Nasır, Sedat ve Mübarek; yeni Mısır’ın Musa’sı
biraz olsun Hasan El Benna ve Muhammed Mursi’dir.
·
Mübarek’in dış politikası İsrail ile
barışı devam ettirmek ve Amerika ile iyi ilişkiler kurup ekonomik yardım
almaktı.
·
ABD karşılıksız bir iyilik yapmayacağı
için Sedat döneminde başlayan ekonomik yardımları çok büyük silah satışıyla
dengeliyor hatta Mısır’ı borçlandırıyordu.
·
SURİYE
VE IRAK:
·
ESED
DÖNEMİ SURİYE: Suriye’nin alevi bir köyünde doğan Esed,
Nasır’a hayrandı. Arkadaşları ile birlikte Baas Parti’sini kurmuşlardı. Kendisi
ilk başlarda Savunma Bakanı iken arkadaşlarına darbe yaparak iktidarı eline
geçirmişti.
·
Yeni Baasçı Partiler, toprak ağalarının
topraklarına el koyup halka dağıtmışlardır.
·
Esed, bürokrasiye akrabalarını ve
Alevileri yerleştirmiş.
·
Esed mütevazi bir siyasi hayat yaşasa da
yanındakiler özellikle kardeşi Rıfat çok büyük müsriflik yapıldığı biliniyor.
·
Ekonomide gelişim görülmüşse de eğitim
öyle değildi okuma yazma oranı azalıyordu ve okullarda Baas Parti’sinin
ideolojisi yaygınlaştırılıyordu.
·
Esed, İsrail’i düşman olarak görüyor.
Arap dünyasının siyasi önderi olmak için Filistinlileri destekliyordu. Fakat
Ürdün ve Lübnan topraklarında gözü olan Esad, Lübnan’a saldırmış ve Arap
dünyasında ünü sona ermişti. Kendisinin de alevi olması nedeniyle İran İslam
Devrimi’ne diğer Arap ülkeleri karşı çıkmamıştır.
·
Yaptığı reformlarlarla toprak ağalarını,
şehir tüccarlarını ve Sünnileri küstüren Esed’e Müslüman Kardeşler’in
Suriye’deki şubesinin öncülüğünde eylemler başlamışsa da Esed yaklaşık 10 bin kişiyi
öldürerek isyanı bastırmıştır.
·
SADDAM
HÜSEYİN:Irak’ın Tıkrit köyünde doğan Hüseyin, El Bekir ile
Baas Partisi’nde önemli çalışmalar yapmış ve gittikçe yükselmiştir. Cumhurbaşkanı
ve Başbakan el- Bekir, Hüseyin’i kara kuvvetleri komutanını yaparak etkisini
yitirmişti ve yakın zamanda istifa etmişti. Ve Saddam Hüseyin devri başlamıştı
·
Saddam, Esad gibi tanıdıklarını ve
özellikle Tıkritlileri devlet kademelerinde önemli yerler veriyordu.
·
Kürtlerin bağımsızlık isteğine İran
tarafından silah yardımı yapılmış. Saddam İran ile Cezayir Anlaşması
imzaladıktan sonra binlerce Kürtleri öldürmüştür.
·
Petrol zengini olan Irak, Saddam
devrinde sosyal devlet anlayışına uygun hareketler sergilemiştir.
·
Dış politikada farklı yol izleyerek
Sovyetler ile yakınlaşmıştır. Savunma sanayisini dünya ticaretine açmıştır.
Kuveyt’in iki adasını istemiş Suudi Arabistan’ın araya girmesiyle savaş
önlenmiştir.
·
Cezayir Anlaşması sonucu İran’ın
Irak’tan kaçan Kürtlere sınırlarını açmayacakları sözünü tutmamış, ayrıca
Humeyni Saddam’ı Kuran’a saldıran adam olarak tanıtmış ve ona karşı cihad
edilmesi fetvasını vermiş. Ayrıca Irak sınırlardan memnun değildi, böylece
Irak-İran savaşı başlamıştır. Savaş yaklaşık 10 sene sürmüş. Amerika ve Araplar
Irak’ı desteklemişlerse de İran’ın üstünlüğü ile bitecekken Saddam’ın kimyasal
bomba atması sonucu Saddam’ın 10 sene önce yırttığı Cezayir Anlaşması’nı tekrar
yürürlüğe konulmuş. Fakat olumlu bir sonuç alamayan Irak üstelik Körfez
ülkelerinden borç almıştır.
·
İRAN
İSLAM DEVRİMİ: İran şahı, yıllarca mutlak monarşi ile
ülkesini yönetmiştir. Ayrıca laikliği savunan kanunlar çıkarması muhalefeti
doğurmuştur. Muhalif sesler gün geçtikçe seslerini daha çok çıkartmaya
başlamışlar ve örgütler kurmuşlardır. Bu muhaliflerin biri laikliği savunup
İran’ın demokratikleşmesini isteyenler ve laikliği de monarşiyi de istemeyen
mollalar grubu olarak iki ana gruba ayrılıyordu. Fakat tüm muhalifleri
mollaların lideri Ayetullah Humeyni toplayıp liderlik edecektir. Muhaliflerin
eylemlerini polisin sertçe bastırması ve örneğin Kara Cuma olayı gibi halkın
öldürülme vakaları sonucu halktan gittikçe daha da rağbet yağmıştır.Yaklaşık 2
milyon İranlı’nın gösterileri sonucu Rıza Şah ülkeyi terk etmiş ve sürgündeki
Humeyni ülkesine devrimin lideri olarak geri dönmüştür. Ülkesinde muhalif
sesleri susturduktan sonra birçok radikal değişikler yapan Humeyni’nin İran
İslam Cumhuriyet’i kurulduğu andan beri Ortadoğu’da önemli yer edinmiştir.
21.
BÖLÜM ARAP YARIMADASI:
·
SUUDİ
ARABİSTAN: Petrol devi olan Suudi Arabistan,
ekonomik olarak refahtı. Fakat diğer petrol üreten ülkelerdeki gibi petrolün
fiyatını belirleme ile ilgili herhangi bir söz söyleme hakları yoktu. Başta
Suudi Arabistan olmak üzere toplam 5 tane ülke birleşerek OPEC örgütünü
kurdular. İran’ın öncülüğünde fiyatlar artmış ve Arabistan ekonomisi aşırı
derecede zenginleşmişti. Ayrıca ABD’nin İsrail’e 2,2 milyon dolar yarım
göndermesine nispeten Arabistan Batı’ya petrol ambargosu koyunca Batılı
devletlerin sanayileri zarara uğramıştır. Japonya bu kararın peşin sıra
İsrail’in Filistin’i ilhakını gayrı resmi olarak gördüğünü bildiren belge
yayınlanmış ve böylece petrolün siyasete etkisi de görülmüş olundu.
·
Suud ailesinin müsrifliği ve modern
yaşamları (dışarıdan muhafazakar dindar bir Müslüman porteleri verseler de
yaklaşık beş bin prensin olduğu Suudi hanedanı mensuplarının yaptıkları kötü
eylemlerini araştırmamış veya araştırmak istememiştir.) bu yüzden muhalefeti
doğurmuş. Hatta marjinal bir grup Mescid-i Haram’ı işgal etmiştir.
·
KUVEYT,
UMMAN VE DİĞER KÖRFEZ ÜLKELERİ:
·
KUVEYT:Osmanlı-
İngiliz Anlaşması sonucu Kuveyt, El-Sabbah hanedanına bağlı özerk bir devlet
olarak kurulmuştu. 1961’lere kadar İngiliz sömürgesi altındadır. Devlet ilk
zamanlar sadece inci avcılığından kazandığı para ile ekonomisini idare ettiriyordu.
Kuveyt topraklarında dünyanın en büyük petrol rafinerilerinden olan Kuveyt
Petrolü keşfedildikten sonra zenginleşmeye başlamıştır. Ülke zenginleştikçe
beşikten mezara sosyal devlet anlayışı güdülmüştür.
·
UMMAN:
Dünya’ya
petrolün kapısını açan Hürmüz Boğazı tarafında olan Umman kurulduğundan beri El
Bu Said hanedanı yönetmektedir. Umman Kuveyt kadar olmasa da petrol çıkaran ve
Kuveyt kadar kazanamayan ülke olsa da önemli ekonomik gelir sağlamıştır.
·
BAE,
KATAR VE BAHREYN: Üç ülke de 1971’de bağımsızlıklarını
ilan etmişlerdir. BAE’de diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi devleti akrabalar
yönetiyordu. Katar Vehhabi olduğu için Suudi Arabistan’dan güç alıyordu ve
halkın Şii çoğunluğuna rağmen Sünni yöneticiler yardım için Suudi Arabistan
yanlılarıydılar. Petrol bu ülkelerin ekonomisini önemli derecede etkilemiştir.
22.BÖLÜM:
FİLİSTİN AYAKLANMASI VE KÖRFEZ SAVAŞI
·
İNTİFADA:
1987’den
1991’e kadar süren İntifada eylemlerini anlamak için İsrail ve Filistin’in
siyasi yapısını öğrenmek gereklidir. İsrail’de İşçi Partisi;toplumsal uzlayışı
tercih etmiştir bir diğer parti olan Likud Partisi ise; Batı Şeria’dan hiçbir
fedakarlıkta bulunmak istemiyordu.
·
Filistin’in siyasi yapısı ise FKÖ veya
BML; iki devletli çözümü savunan laik milliyetçiliğe sahip bir örgüt. Diğeri
ise Müslüman Kardeşler’in kurduğu Hamas; Filistin’in hiçbir parçasını terk
edilemez ve verilemez ilkesini korumuştur.
·
İsrail’in zulümleri ve Yaser Arafat’ın
FKÖ’sünün Filistin’de istikrar sağlayamaması sonucu tüm örgütlerden bağımsız
şekilde beş sene sürecek olan İntifada eylemleri 1887’de başlamıştır. Bu durum
bürokrasiyi harekete geçirse de belli bir sonuç alınamamıştır.
·
KÖRFEZ
KRİZİ: Ortadoğu’da
haritalar çizilirken ilerde var olacak
sıkıntıları görmezden gelmişlerdir. Irak-Kuveyt sınırı da onlardan biriydi.
İngilizler, Iraklılar Basra Körfezi’ne inmelerini zorlaştırmışlardır. Saddam
Hüseyin, Basra Körfezine inmek için Kuveyt’ten iki ada istemiştir fakat Kuveyt
bunu reddetmiş. Ayrıca Kuveyt’in Irak ile beraber kullandıkları petrol
arazilerinden daha fazla petrol çıkartması gibi nedenlerden ötürü Irak,
Kuveyt’e 1990’da savaş açmıştır. Suudi Arabistan, kendilerine olacak bir
girişimin ilk adımı kabul ettiği girişim için ABD’den asker istemiş. ABD’de “Çöl
Kalkanı” adı verilen operasyonla 200 bin Amerikalıyı Arabistan’a yollamıştır.
Fakat Amerika “Kuveyt’i Kurtarma” operasyonuyla 100 günde Irak ordusunu
hezimete uğratmıştı.
·
Ateşkes sonrasında Irak’a yaptırımlar
başlamıştır. Savaşın sonucunda Ortadoğu’da –özellikle Irak’ta- sosyolojik, siyasal ve ekonomik çöküntü
başlamıştır. Bu savaşın sonuçları hala daha Ortadoğu siyasetini etkilemektedir.
·
23.
BÖLÜM: İSRAİL- FİLİSTİN İLİŞKİLER:
·
OSLO
BARIŞ ANLAŞMASINA GİDEN YOL:İsrail ve Filistin
meselesinde girilen girdap sonucunda komşu ülkelerin hamiliğinde Madrid toplantısı
gerçekleştirilmiştir. Fakat Madrid toplantısından sonra İsrail yerleşim
yerlerini durdurmayıp üstüne üstlük en büyük yerleşim yeri projesini
geçirdikten sonra herkesin gözünde İsrail’in ve Filistin’in asla barışamayacağı
vardı. Fakat hiç kimsenin beklemediği anda Oslo-1 Anlaşması imzalanmıştır.
Önemli sonuçları olmasına rağmen İsrail’in uygulamaması ABD’nin öncülüğünde
yeni bir anlaşma imzalanması yoluna gitmiştir. ABD’de ABD’nin öncülüğünde
Oslo-2 Anlaşması imzalanmış fakat FKÖ, Oslo-1’de elde ettiği imtiyazları
kaybetmiştir ve daha da zararlı çıkan taraf olmuştur.
·
Filistinliler hem anlaşmadan hem de
anlaşmanın uygulanmamasından yakınıyorlardı. İsrail şiddetini daha artıyordu ve
böylece ikinci İntifada başlamıştı. Fakat birinci kadar organize olamadıkları
ve İsrail’in daha kabaca isyanı bastırma yöntemleri yüzünden başarılı
olunamamıştır.
·
24.
BÖLÜM: KÖRFEZ SAVAŞI’NDAN SONRA MERKEZİ ORTADOĞU’DA SÜREKLİLİK VE DEĞİŞİM:
·
AMERİKA’NIN
ORTADOĞU’DAKİ ÜSTÜNLÜĞÜ:Amerika’nın Ortadoğu’da izlediği
ana politikalar şunlardır: İsrail’in menfaatleri korunması, Arap Petrollerini
ellerinde tutmak ve Sovyetlerin nüfuz edinmesini engellemektir. Ve bu
politikalarını çok iyi de uygulamışlardır. Örneğin Arap halklarına demokrasiyi
getirtmemiş, bunun nedeni ise gerçek bir seçimde Amerika’nın kuklaları olanlar
giderek yerlerine siyasal İslamcılar gelecekti. Amerika’nın hoşnut olmadığı
siyasal İslamcılar, iktidarlara gelirlerse Amerika’n sömürgeleri sona erecekti.
·
TÜRKİYE:
Türkiye’de
1980 darbesi sonrası solculara karşı İslamcı partiler kurtuluş yolu olarak
görülmüştür. Necmeddin Erbakan’ın liderliğinde başlayan İslamcı parti geleneği
Laik Türkiye’de önemli yer edinmiştir. Şu an bile onun çizgisini devam ettiren
Recep Tayyip Erdoğan yaklaşık 17 senedir Türkiye’de iktidardadır.
·
KÜRT
MİLLİYETÇİLİĞİ: Türkiye kurulduğunda Atatürk’ün katı
Türk milliyetçiliği ile başlayan ondan sonra devam eden iktidar partilerinin Kürtleri
asimile etme çabaları halkın %20’sini teşkil eden Kürtler bu dönemde yanlış
politika yüzünden mağdur olmuş ve Kürt milliyetçiliğinin doğmasına neden
olmuştur. Abdullah Öcalan’ın sosyalist ideolojiyi benimseyip kurduğu PKK,
Türkiye Cumhuriyeti’nin en kanlı örgütlerinden biri olmuştur.
·
ERDOĞAN
DÖNEMİ: Recep Tayyip Erdoğan, okuduğu bir şiir yüzünden
hapse atılmış. Hapishaneden çıktıktan sonra Siirt milletvekili seçilmiş ve Ak
Parti’nin başına geçmişti. İslamcı bir parti olan Ak Parti laik bir parti olduğunu
söylemişlerse de başörtü kanunlarının değiştirilmesi, İmam Hatip Okulları’nın
katsayı problemi kalkması ve sayılarının artması gibi benzer çalışmalar “Sözde
Laikler” tarafından eleştirilmiştir. Fakat Tayyip Erdoğan döneminde Türkiye
ekonomik, siyasal, sağlık ve ulaşım alanında çağ atlamıştır.
·
İRAN:
İran
İslam devriminden sonra dini kurumların uygulamalarından rahatsız olan,
kadınlar ve gençler; 1997’de dini kurumun başındaki Hamaney’in önerdiği isime
karşı, laikliği bir nebze olsun savunan kadınlara ve gençlere özgürlük
vereceğini söyleyen Muhammed Hatemi ezici çoğunlukla cumhurbaşkanı
seçtirmişlerdi. Muhammed Hatemi, devrimden sonra bir ilk olarak CNN’e röportaj
vermiş ve İran halkının ABD ile iyi ilişkiler kurmak istediğini söylemiştir.
Hamanei’de vaazlarında böyle bir şeyin olmadığını ifade etmiştir. Böylece
siyasi liderlerle dini liderlerin çatıştığı göz önüne çıkmıştır.
·
MISIR:
Hüsnü
Mübarek döneminde, mutlakiyetçilik, ekonomik sıkıntılar, tutarsızlıklar baş
göstermiştir. Muhalifleri sertçe bastırmışsa da muhalifleri susturamamıştır. Ve
(kitap yazıldığında Arap baharı meydana gelmediği için bahsedilmemiştir.) bu
sonuçlar onu halkın (Müslüman Kardeşleri’nin organizesinde) indirmesine neden
olmuştur. Kitapta yazarın Mısır’da Hüsnü Mübarek’in yerine oğlunun geçeceğini
bildirmiştir, buradan çıkan sonuç yazar sayfalarca yazdığı Müslüman Kardeşlerin
Mübarek’i tahttan indirmesini beklemiyordu ve bu Mısır için sürpriz bir gelişme
olmuştu.
·
SONSÖZ:
·
11
EYLÜL SALDIRISI: Amerika’nın Ortadoğu’da yaşayan
halkların ananelerini, duygusal vedüşünsel yönlerini araştırmadan yapmış olduğu
yanlış politikalar sonucu; ve aynı zamanda McDonals gibi Amerika’nın şirketleri
İslam topraklarında sayılarının artması Müslümanlar tarafından Amerika’nın
kültürlerini dayaması gibi sonuca erdirmiş ve böyleceUsame Bin Ladin’in El
Kaidesi gibi radikal İslami gruplar ortaya çıkmıştır. 11 Eylül’de bu örgüt
Amerika’da eylem düzenlemişti Başkan Bursh, “terörizme karşı savaş” ilan etmiş
ve Afganistan’ı işgal etmişti. Amerika yıllar sonra Afganistan’da çözüm
bulmadan ve sorunların daha da arttığı bir şekilde çıkmıştır.
·
IRAK’IN
İŞGALİ: Amerika Afganistan’ı hangi sebeplerle işgal etmişse
Irak’ı da benzer nedenlerde ötürü Irak’ı kurtarmak için işgal etmiştir. İşgal,
Irak’ı senelerce sömürmekten ve daha da berbat, çözümsüz bir hale sokmaktan
başka bir sonuç getirmemişti.
·
“Ortadoğu Hakkında Daha Nice Şeyler
Söylenebilir Fakat Mevlana’nın Dediği Gibi Yeni Bir Şeyler Söylemek Lazım.”
MEHMET ERDOĞAN ERKEN
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
Not: Kitabı şu urlde ki adreste bulabilirsiniz: http://www.kitapyurdu.com/index.php?route=product/product&product_id=113580&gclid=EAIaIQobChMI27W86KCl2AIVSjPTCh3qewEsEAQYAiABEgIuhfD_BwE
Yorumlar
Yorum Gönder