Modern Ortadoğu Tarihi

Modern Midle East History
ÖZET:
   Ortadoğu’da 610 yılında Hz. Peygamber’e gelen bir vahiyle her şey başladı diyebilirim. Çünkü İslamiyet Ortadoğu’yu yüzyıllardır kelebek etkisi altında bırakmıştır. Hz. Peygamber’in Mekke ve Medine’de başlatmış olduğu Müslümanlık Hulefa-i Raşidun döneminde daha da geniş topraklara ulaşmış ve daha sistematik bir devlet yapısı göze çarpmıştır. Daha sonradan Emeviler ve Abbasiler devrinde topraklar daha da genişlemiş doğru veya yanlış bir siyaset izlenilmiş olsa da özellikle Abbasiler devrinde İslamiyet Evrenselliğe yelken açmıştır. Abbasiler dönenimde askeri zekaları dolayısıyla askeriyede kullanılan Türkler daha sonradan yavaş yavaş Müslüman olarak ilerde dünyanın yöneticileri olma yolunda ilk adımlarını atmışlardı. Daha sonradan Türk-İslam devletleri kuran Türkler özellikle adlarını Selçuklu ve Osmanlı ile duyurmuştu. Kendilerini İslam’ın hadimı olarak gören Osmanlı 3 kıtaya yayılmış ve uzun yıllar boyunca hüküm sürmüştür. Osmanlı’nın birçok nedenden ötürü zayıflaması ve 1.Cihan Harbi’nde yenilip yıkılmasıyla Ortadoğu’yu dağılmış bir tesbih haline gelmiştir. Osmanlı’dan sonra kurulan bu devletlerin çoğu siyasi, ekonomik, eğitim ve sağlık alanlarında yıllarca sıkıntı çekmişler; bu sıkıntıların nedeni ise sömürgeci/mandater ülkeler tarafından yönetilmeleriydi. Yıllardır çözüm bulunamayan Ortadoğu’da çözüm bulmak için hamaset yapılmasından ziyade sorunun tanımı çok büyük bir ehemmiyet taşıyor. Sorun tespiti ve strateji planlaması ardından Ortadoğu’da barış ve esenlik Türkiye’nin başını çektiği bir dönem açılacaktır. Bu konuda hiçbir zaman da ümitsizliğe düşülmemelidir. Bunu da Akif’in şu satırlarıyla özetlemek gerekiyor:
Çalış! dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun
Onun hesabına birçok hurâfe uydurdun.
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!
SUNUŞ:
Ortadoğu kavramı, doğuda İran’dan (Afganistan’ı da dahil etmeye çalışanlar da var) güneyde Arap Yarımadası’na; kuzeyde Türkiye’e kadar olan bölgenin genel adıdır. Ortadoğu terimi, batıda Mısır’dan doğuda İran’a, kuzeyde Türkiye’den güneyde Arap Yarımadası’na kadar olan bölgeyi anlatmak amacıyla kullanılmıştır. Yazar, bu coğrafik bölgeye Kuzey Afrika’yı, Sudan’ı ve Afganistan’ı dâhil edecek şekilde genişletmeyi öngören güçlü argümanlar var olduğunu söylemiştir. Ayrıca yazar modernleşme ve batılılaşma yerine dönüşüm terimini tercih etmiştir. Kitap 5 kısım 24 bölüme ayrılmış İslamiyet’in doğuşundan itibaren genellikle kronolojik sırasıyla olaylar takip edilmiştir.

1.KISIM İSLAMİYET VE 18. YÜZYILA KADARKİ GELİŞMESİ
   İlk Arap-İslam imparatorluklarının büyükşehirleri olan Şam ve Bağdat, Arabistan’da değil, antik kentlerde bulunuyordu. İra Lapis bir eserinde şöyle söylemiştir: “Mekke’de doğmuş olan İslam uygarlığının kökleri Filistin,Babil, ve Persrpolis’teydi. Tektanrıcılığı ilk kez öne sürenler;
-Antik İsrail'in peygamberleriydi.
-Zerdüştler; Sasaniler’in resmi dini.
-Hristiyanlık; Bizans’ın resmi dini
    Hristiyanlar İsa’nın biri ilahi, diğeri insanî olmak üzere iki doğası olduğuna inanırlarken Monosofistler İsa’nın tek bir doğası olduğunu söylemişlerdir. Bunun sonucunda bütün tebaasına Rum Ortadoksluğu’nu zorla kabul ettirmeye çalışan Bizans’ın saldırılarına maruz kalmışlardır. Bizans’ın Rum Ortadoksları harici Yahudi ve Hristiyanları baskı altına alması sonucu imparatorlukta büyük hoşnutsuzluk ortaya çıktı. Aynı zamanda Sasaniler’de Zerdüştlük halk kitlelerinden ziyade yönetici seçkinlerin dini olarak öne çıkmıştı. Ama halk Hristiyanlığa ve Yahudiliğe daha yakındı. Bu nedenle halkın hükümdarla dini bir bağın olmaması, halkın devlete sadakat duygusunun oluşmasını engelliyordu.
·           Hz. Muhammed’in Medine’ye  hicretinden sonraki yaşananlar sadece peygamberlik özelliğiyle ilgili değil siyasi özelliğini de kapsar.
·           Hz. ÖmerdevriArap Fethi Çağı’nıbaşlatan kişidir. İslam orduları 637’ de Kadissiye Savaşı’nda Sasani  İmparatorluğu’nun ordularını yendiler,İran’dan Hindistan’a doğru yürüyüşe başladılar.635’te Şam’ı 641’de Mısır’ı işgal ettiler, 670’de ise Tunus’a kadar gelmişler 680’de ise Ukka İbn Nafi isimli komutanın öncülüğünde küçük bir ordu Cezayir ve Fas’ı geçerek Atlantik Okyanusu’na ulaşmışlardır. 8. Yüzyılın ilk yarısında İspanya’yı işgal etmişler, Fransa’ya da girmişseler de 732’de Potiers Savaşı’nda yenilerek Fransa’nın fetih hareketi akamete uğramıştır.
·           Sasani İmparatorluğu ilk İslam yayılışında çökmüş ve yakın zamanda yıkılıp yerine İslam Devleti’nin yönetimine geçmiştir.
·           Abbasiler mevali politikasını redderek evrenselci politikasını başkenti Arapların çoğunlukta olduğu Şam’dan Bağdat’a taşımasıyla simgeleşmiş oldu.
·           Abbasi hükümdürları “Raşidün” dönemimin tersine lüks saraylarda yaşar, bürokratları da halktanuzak dururlardı. Kendilerini halife olarak değil de “Allah’ın Yeryüzündeki Gölgesi”sayarak yaptıklarını meşrulaştırıyorlardı.
·           Abbasilerin oluşturduğu refah çağında Bağdat’ın nüfusu 1 milyonu aşmıştı.
·           Müslüman tüccarlar Çin ve Hindistan’ın ürünlerini İspanya ve Akdeniz ürünleriyle değiştirdiği uluslararası bir Pazar oluşturmuştu.
·           Abbasiler bilimde de gelişmişlerdir. Halife El Meymun helenistlik döneme ait Yunanca eserleri Arapça ’ya çevirttirmişlerdir. Bu ve bunun gibi çalışmaların sonucunda İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd’ün ortaya çıkmalarını sağladı.
·           Tasavvuf, Şam’daki Emevi sarayının dünyeviliğine karşı çıkan insanlar arasında dünyevi zevklerden uzaklaştırma hareketi olarak başlamış, sonra da 9. Yüzyılda Allah sevgisine odaklanan bir dindarlık hareketi olarak gerçekleşmiştir.
·           Cengiz Han’ın oğlu Hülagü1256’da 2. Moğol seferiyle Mısır’a kadar bütün İslam topraklarını fethetme amacını yürüttü. Orduları 1258’de halifenin ordusunu yenilgiye uğratıp Bağdat’ı yağmalayıp halifeyi öldürdüler. Böylece 500 yıllık kurumu ortadan kaldılar. Lakin Mısır’ı ele geçiremediler. Çünkü Memlükler Kudüs’ün kuzeyinde Hülagü’nün ordusuna yenmişlerdi.
OSMANLI VE SAFEVİLER
·           Osmanlı’nın başarılarının sebeplerinden birisi; imparatorluklarda yaşayan çeşitli kültürlerin ihtiyaçlarına karşılık verebilecek esnek yönetim uygulama sergilemeleriydi.
·           Osmanlı’daki devşirme sistemi Amerika ve Avrupa’da uygulanan kölelikten çok farklı!
·           Devşirme sistemi neden gayrimüslim çocukları alıyor sorusunun cevabı şudur: çünkü bir Müslüman köle yapılamayacağından dolayı ayrıca sistem makamların babadan oğula geçmeyi imkan sağladığından, gayrimüslim çocuklar tam bir Müslüman sayılırdı.
·           Yeniçeriler 15. Ve 16. Yüzyılda Yeniçeriler, Avrupa’nın en güçlü ordusuydu!
·           Osmanlı Yahudilere ve Hristiyanlara dini özgürlük tanımıştı. Bu da bir nevi anayasada olmasa da laikliğin var olduğunu gösterir.
·           Yahudilere ve Hristiyanlara kendi dini eğitim sistemleriyle dini hukuk yapılarını koruma  hakkı verilmiştir.
·           Osmanlı, azınlıkları pek az direnişle karşılaşarak yönetmiştir. Özellikle Ermeni ve Yahudi topluluğu Osmanlı’da refaha kavuşmuştur. Örneğin Yıldırım Beyazıt zamanında İspanya’dan göç eden Yahudilere Osmanlı  sahip çıkmıştır.
·           Osmanlı Devleti 1690’da imzalanan Karlofça Antlaşması sonrasında hep savunmada kalmıştır.
·           Safeviler Türk veya Kürt kökenlidir. Safevi aşiretinden bir üyesi çıkıp Safevi Tarikatını kurdu. Kendisine epeyce taraftar bulan ve 15. Yüzyılın sonlarına doğru bölgede etki uyandıracak şekle bürünmüştür. Kafkas Hristiyanlarına karşı bir dizin sefer düzenlerken dünyevi kazançlar elde etmişlerdi. Bunların Türk mensupları, Safevi Tarikatı’na bağlılıkların göstermek için sarık taktıkları için bunlara Kızılbaşlar denilmiştir.
·           1494’te 7 yaşında kardeşinin ardından tarikatın başına geçti ve tarikatı zamanla imparatorluk kurumuna çevirdi. 1501’de müritleriyle Tebriz’i işgal edip şehri fethedince kendini şah ilan etmiştir. Sonraki süreçte Bağdat dahil olmak üzere Irak’ı fethetmiş. 1510’da Amuderya’ya kadar genişletmiştir. Lakin gittikçe sertleşen Osmanlı-Safevi ilişkileri Yavuz Sultan Selim Han döneminde ilişkilerin en sertleştiği dönem oldu. Bunun sonucunda Osmanlı ile Safeviler 1514’te Çaldıran’da karşı karşıya geldiler ve Osmanlı’nın barut kullanan ordusu Safeviler’in atlı okçularını yendi.
·           Şah İsmail’den sonra en etkili şah olan Şah Abbas Safeviler ’in gerilemesini durdurmuş ve onun hükümdarlığı Safeviler ’indoruk noktasını oluşturmuştur. Bağdat’ı tekrar almış ve radikal reformlara imza atmıştır.
·           Osmanlı’nın ve Safeviler’in asıl mücadele etmelerinin nedeni Irak –özellikle Bağdat’ta- oluşturmaktadır. Safeviler’in Hz. Hüseyin’in şehit edildiği bölgenin olması, Şiiler için önemli bölge olan Bağdat’ın Safeviler’in ele geçirme isteğine karşılık kendisini Sünniliğin ve Abbasiler’in halefi gören Osmanlılar da Abbasiler’e ve Sünni İslam’a yıllarca başkentlik yapmış Bağdat’ın işgaline göz yumamazdı. Bu yüzden bu mücadele yüzyıllarca devam etmiştir.

2. KISIM DÖNÜŞÜM ÇAĞININ İLK EVRELERİ
·           1815’de Napolyon Savaşı’nın ardından Avrupalı tüccarlar Ortadoğu’ya akın etmişlerdir. Ortadoğu o zamandan sonra ekonomisi bağımlı, Avrupa’nın hammede fabrikası ve Avrupa’nın tüketicisi haline gelmiştir.
·           Osmanlı’nın zayıflamasıyla beraber siyasi hayatta iki ana eksen adlandırılmıştır ve bu eksen şu anda Türkiye’de diğer İslam ülkelerinde de devam etmektedir. İlki, Batı’nın gelişimini onların kültürlerinde arayan İlerici olarak adlandırılmış, İslami değerleri korumak isteyenlere de gerici olarak adlandırmışlardır.
REFORMLARIN SEYRİ, 1789-1849
·           3.SELİM: Osmanlı’nın kötü gidişatının nedenlerini askeriyenin çağa ayak uyduramaması olarak gören Osmanlı ilk reform hareketlerini askeri alanda yapmıştır.
·           3. Selim’in reformların temelini attığından dolayı eski ile yeni arasındaki köprü bir padişahtır. 3.Selim’in yaptığı reformlardan birisi de Nizam-ı Cedit ordusunun kurulmasıdır. Bu yeni ordu Avrupa standartlarında eğitilmiş ve donatılmışlardır. Başka bir reform da 1793’te Londra’da Osmanlı sefaretinin açılmasıdır.
·           3.Selim’in yaptığı askeri reformları baştan beri kendilerine tehdit olarak gören yeniçeriler, 1806’da tahttan indirilmiştir.
·           MEHMED ALİ’NİN MISIR’I: 1798’te Napolyon’un Mısır’ı terk edişinin ardından Mısır’daki iktidar boşluğunda Kavalalı Mehmed Ali Mısır valisi olarak atandı. Mehmed Ali reformlara engel teşkil edeceklerini gördüğü Memlukleri ortadan kaldırarak işe başladı. Daha sonradan ise modern bir ordu kurmaya başladı. Ama sadece askeri alanda reform hareketi göstermemiş ayrıca fenni alanlarda da reform hareketleri sergilemiştir. Tarım alanında da reform hareketleri sergilemiştir. Pamuk özellikle reformdan sonra önemli ekonomikkaynak olarak teşkil etmiştir.
·           Mısır siyasi açıdan da önemli gelişmeler sergilemeye başlamıştır. Örneğin, ülke her birisi merkezden atanan on eyalete bölünmüştür.
·           Arapça ilk gazete Mehmed Ali devrinde Mısır’da çıkarılmıştır.
·           Mehmed Ali reformları sonucunda askerileri savaşlarda denemiştir. İlk başlarda Osmanlı sultanları için çalışan Mehmed Ali Girit Adası’na vali olamadığı için isyan etmiş ve ordusunu Lübnan ve Suriye’yi işgal etti. Zaferler kazandıktan sonra Kütahya’ya yürümüştür. Hünkar İskelesi Antlaşması sonucunda oğlu İbrahim Suriye’nin ve Adana bölgesinin valiliğini aldı.
·           YUNAN AYAKLANMASI: İlk Balkan ayaklanması Sırbistan olmasına rağmen Sırbistan’ın koruyucusu olmaması nedeniyle başaramadılar. Fakat, Yunanlar arkalarına büyük devletleri aldılar. İsyan gittikçe silahlı çatışmalara dönerken ne Osmanlı ordusunun ne de Yunan ordularının tam galibiyet elde edemediği için Osmanlı Kavalalı Mehmed Paşa’yı desteğe çağırmışlardır. Fakat savaş başladığında Mısır donanmasının büyük bir kısmı batırılmış durumdaydı. Edirne Antlaşması sonucunda Yunanistan bağımsız bir devlet olarak kabul edildi.
·           2. MAHMUD DEVRİ: Osmanlı’nın son devirdeki en büyük padişahı olarak düşünülebelir. Atalarının başına ne geldiğini bilen 2. Mahmud ilk önce yeniçeri ocağını kaldırmıştı. 3.Selim’e söylenen “kafir” lakabından kurtulmak içinyeni kurduğu orduya “Asakireyi Mansureyi Muhammediye” demiştir.
·           Fenni alanda reformlara imza atmıştır. İlk gazete onun devrindeçıkarılmıştır.7
·           Dini kurumunun özerk yapısından dolayı kötü etkilendiğinden dolayı şeyhülislamların yetkisi sınırlandırılmıştır.
·           SONUÇ: Hem Osmanlı hem de Mısır’da reform karşıtları olduğu gibi reform destekçileri vardı. Yöneticiler ilk önce reform karşıtlarının kaldırmaya çalıştılar, ardından da reformlarını gerçekleştirmişlerdir. Reformların açtığı yolda yürüyenler sonradan bürokrasiyi ele geçirmişler seleflerinin yarıda bıraktığı reformları tamamlamaya çalışmışlardır.
TANZİMAT DÖNEMİ OSMANLI VE MISIR:
·           Osmanlı’nın 1839’dan ve 1876’ya kadar olan dönemine Tanzimat denilir. Tanzimat’ın ilk on beş yılı Mustafa Reşid Paşa’nın egemenliği altında geçmiştir. Tanzimat dönemine damga vuran olay iki tarihi vesikanın yayımlanmasıdır; birincisi Gülhane-i Hattı Hümayun’dur. Gülhane-i Hattı Hümayun, iltizamları kaldırılmış, yolsuzluğun ortadan kaldırılması için çalışmalar  yapılacağını vaat etmiş, askeri alımlarda düzenlemeler yapılmıştır. İkinci ferman ise Hatt-ı Hümayun’dur, böylece gayrimüslimlerde askere alınacaktı, memurlukta ve eğitimde eşitlik yaşanılacaktı.
·           1876 Osmanlı Anayasası siyasal bir reform içeren belgedir. Abdülhamid tarafından ilan edilmiştir. Meclis-i Mebusan adında Meclis kurulmuş, fakat meclis iki kere toplandıktan sonra padişah 1878’de dağıtmıştır.
·           Osmanlı ilk borcunu 1854’te Kırım Savaş esnasında aldı.Ondan sonraki 20 yıl içinde 200 milyon lira değerinde ayrı bir borç daha alındı. 1876’da Osmanlı borcunu ödeyemeyeceğini açıkladı ve iflas ettiğini açıkladı. Avrupalı Devletler kredi sahiplerini korumak için devreye girdiler ve Osmanlı’da Duyum-u Umumiye İdaresi’ni kuruldu.
·           SİVİL REFORM DÖNEMİNDE MISIR
·           1854’te Süveyş Kanalı projesi geliştirilmiş, Fransız mühendisler getirtilmiş fakat Mısır’ın ekonomisini bozacaktı.
·           MUHTEŞEM İSMAİL: Çok tartışmalı kişi olan İsmail çok savurgan ve gözü pek reformcudur. Ülkesini Avrupa standartlarına çıkartmayı amaçlamıştır bunun doğrultusunda eğitime 10 kat daha bütçe artırdı, okulların sayısını artırdı. Babasının aksi siyasi politikası olan İsmail, Osmanlı bürokratlarını rüşvete boğmuştur. Çalışmaları sonucunda “Hıdiv” unvanını elde eden İsmail birçok kazanım elde etmiştir.
·           İsmail karma mahkemeler kurmuş ve padişahın onayını almadan dış bor alma hakkını kazanmıştı.
·           Kahire’nin bazı semtlerini Avrupai mimarisiyle süslemiştir.
·           İsmail’in en büyük başarısı 1869’da Süveyş Kanalı’nın tamamlanmasıdır. Bugün dahi dünyanın petrol taşımasında önemli kanal olan Süveyş Kanalı şu an Mısır ekonomisini can damarıdır.
·           Mısır artan giderleri karşılayacak gelire sahip olamadığı için iflas etmiştir ve Duyunu Umumiye gibi bir kurum da Mısır’da kurulmuştur.
·           SONUÇ: Osmanlı da Mısır da reformlar karşıtlarını kaldırarak işe başlamış reformlar yapılması rağmen başka sıkıntılar doğmasına neden olmuştur; iki devlette de muhafazakar okullardan ve modern okullardan mezun olanlar diye ikiye ayrıldı. Böylece toplumsal ayrışmalar gittikçe artmaktaydı.
·           19. YÜZYIL SONLARINDA MISIR VE İRAN:
·           İNGİLTERE’NİN MISIR’I İŞGALİ: İngiltere Mısır’da bulunan Süveyş Kanalı’nın güvenceye almak için Mısır’ı işgal etmiştir. Ancak İngiltere uzun süre işgal edeceğini düşünmüyordu.
·           İngiltere, Mısır’ın borçlarını ödemek için düzenlemeler getirmiştir, yeni tren ağları yapmaya başlamış fakat yerli dokuma sanayisi kendi menfaatlerinin zıttı olduğu için yerli dokumaya fazla  müsaade etmemiştir. Mısır’ın  ekonomisi gittikçe de pamuğa bağımlı olmaya başladı. Eğitimin kendi menfaatlerine aykırı olduğu için eğitimi es geçmişlerdir.
·           Tevfik’ten sonra hıdivliğe gelen 2. Abbas, İngiliz işgaline karşı çıkmış, muhaliflere gizliden ekonomik destek sunmuş ve muhalif partilerin oluşması için destek vermiştir. Bu partiler İngiliz sömürgesine karşı çıkmışlardır. Bunlardan Muhammed Abduh’un Halk Parti’si öne çıkmıştır.
·           Muhaliflere destek veren 1.Abbas’a İngilizler darbe yaparak manda sevdalısı amcası Hüseyin Kamil’i başa geçirdi.
·           19. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA İRAN: Batı hayranlığı ve reformları İran’a daha geç gelmiş aynı zamanda da fazla etkisi olmamıştır.
·           İran’da dini kurumlarda verdiği fetvalar ile otokrasilerini kuran “Ayetullah”lar vardı. Bunlar kendilerini saklı imamın halefleri olduklarını iddia ederek Kaçar hanedanından olan şahların verdiği hükümler Ayetullahların verdiği hükümlerle çelişirse halk Ayetullahların hükmünü benimserdi.
·           Nasreddin Şah, iktidara geldiğinde asker sayısı çok azdı ve 3 kişi civarındayken yaptığı reformlar sonucu Batılı ordu kurmaya amaçlayan şah,  Kazak ordusunu kurmuştur.
·           Ayrıca Batılı eğitim veren Darül Fünun’ü kurmuştur.
·           Batıya kuru kursuna özenen şah, muhafazakar halkla gittikçe uzaklaşmış, halk da ulemaya yaklaşmştır.
·           RUSYA İLE İNGİLTERE ARASINDA İRAN: Rusya güney komşusu İran’dan Osmanlı’daki kapitülasyon sistemi benzeri ayrıcalıklar elde etmişti. Hindistan’daki sömürgelerine baka bir emperyal devletin yaklaşmasını istemeyen İngiltere İran’a baskı uyguladıkça onlar da Rusların elde ettiği ayrıcalıklara sahip oldu
·           TÜTÜN PROTESTOSU: Tütün işletmelerini İngiltere’ye veren Şah, ulemanın sert protestosuyla karşılaşmıştı. Tütün içmeyi yasaklan ve protestoya teşvik eden Fetva veren ulemanın çalışmaları sonucu “Tütün Protesto”ları başlamış oldu ve sonradan Şah, imtiyazı geri çekmek zorunda kaldı.
·           SONUÇ: Osmanlı da İran da Batı’yı yakalamak için reformlara ağırlık vermişler, fakat bunları yaparken borç atlına girmişler ve sonradan ödeyemez hale gelmişlerdir. İki ülkede de kapitülasyonlar çok kötü etkilemiştir.
·           Osmanlı ve Mısır ulemanın gücünü zayıflatırken İran’da böyle bir şeyin imkanı dahi yoktur.
7. BÖLÜM  İSLAM TOPLUMUNUN CEVABI:
·           Müslümanların Batılı Emperyalistlerin emelleri uğruna mağdur edilmesi İslam toplumlarında önemli soru olarak yer edinmiş ve cevap olarak Allah’ın hükümlerini uygulamamak olduğunu söylemişlerdir.
·           2. ABDÜLHAMİD DEVRİ: Osmanlı’nın otoritesini kullanan en son padişahtır. Pan-İslam siyasetini benimseyen hükümdar, modern okullar açmış eğitime çok önem vermiş. Askeri ve istihbarat alanında reformlara imza atmıştır.
·           Osmanlı’nın ilk üniversitesi olan Darül Fünun’u o açmıştır. Ama açtığı modern okullardan mezun olanlar aynı zamanda onu saltanattan indiren aynı kişilerdi.
·           Ulaşım ağında da önemli gelişmeler sağlanmıştır; Hicaz demiryolu bunlardan biridir.
·           VAHHABİLER, SUNİLER VE MEHDİYYE HAREKETİ:
·           Vahhabilik; Muhammed bin Abdülvahhab tarafından kurulmuş radikal düşünceler bütünü bir mezheptir. Moderleşmeye karşı çıkmış hatta tasavvufu şirk olarak görmüş ve mutasavvıfları kâfir ilan etmiştir. Necd aşiret lideri İbn-i Suud’u etkileyen Abdülvahhab bugünkü Suudi Arabistan’ın dini fikirlerin babasıdır.
·           Mehdiyye Hareketi; Muhammed Ahmed, Sudan’da yoksulluğu kullanarak halktan çok büyük bir kitleyi etkiledi, Sudan’da Hz. Muhammed’in yaptığı gibi devlet mekanizması kurarak tembel Müslümanların sınır dışı etmeyi amaçlayan bir devlet kurmuştur. İngiliz ve Mısır ordularını yenmesi Müslümanlar arasında ilgiliyle izlenmiş ve tekrar Müslümanların hakim olduğu bir devlet kurulabileceği umudunu yeşermiştir. Bence Muhammed Ahmed ölmüş ve fikirleri de ölmüş denilirse hatalı olur. Işid Mehdiyye hareketiyle birebir benzerdir. Hâlâ daha Müslüman halklarda Muhammed Ahmed’in fikirleri mevcudiyetini arz ediyor.
·           YÜKSEK İSLAM REFERANDUMU: İslam toplumlarında en büyük etki uyandıran şahsiyetlerden ikisi de: Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh’tur. Cemaleddin Efgani iyi bir dini eğitim almıştır. Müslümanların uyanışını eskiden olduğu gibi “İslam Birliği”nin sağlanması ve pasiflikten harekete geçip Müslümanların eyleme geçmesi ile olacağını söylemiştir. Nasreddin Şah’ı öldüren onun talebesidir. Ömrünün sonlarını yine Pan-İslamcı olan Sultan Abdülhamid Han’ın göz hapsinde geçirmiştir.
·           Muhammed Abduh, hocası Efgani’den biraz farklı ve biraz daha çekiciydi. Entelektüel şahsiyet olan Abduh, Müslümanların kurtuluşunu Selefiye adı verilen Sahabe hayatını günümüze uygulama ideolojisiydi. O ayrıca müritlerini devletin her kademesine sokmuştu. Ama o öldükten sonra fikirleri büyük tartışmaya yol açmıştı.
·           SONUÇ: Fizikte var olan etki tepki meselesi bence sadece fizikte değil siyasette de geçerliydi. Hem de bazen tepki etkinin kuvvetinden daha fazla olabiliyordu. Pan-İslam’da bir tepkinin ürünüydü. Yıllarca İslam toplumlarını işgal eden Batılılara karşı tepkinin ifadesi olarak Abdülhamid gibi büyük padişahtan, radikal Abdülvahhab’a, onlardan da Mısır ve İran’da büyük etki uyandıran Efgani ve Abdulların öncülüğünde geniş bir yelpaze ortaya çıkmıştı.
8. BÖLÜM: JÖN TÜRKLER VE İRANLI MEŞRUTİYETÇİLER:
·           Japonya ve Amerika’da uygulanan Adem-i Merkeziliyetçilik’ten Osmanlı’da ve İran’da bazı gençler tarafından rağbet görmüştü. Ülkelerinde bulunan milletleri bir arada tutma ideolojisini besliyorlardı.
·           Jön Türkler: Abdülhamid’in istibdat devrini beğenmeyen ve çoğunluğu Avrupa’da eğitim gören ve Avrupa’daki gibi demokratik bir ülkeyi kurmay hedefleyen bazı gençler İttihat ve Terrakki’yi kurdular. Gizli yapılanmaya sahip olan bu yapı kısa zamanda büyük kitleye sahip olmuştu. Yakın zamanda Abdülhamid’e darbe yaparak tekrar meşrutiyetin ilan edilmesini sağladılar. Enver, Cemal ve Talat paşaların öncü olduğu bu gurup çok kısa zamanda çok kötü bir despot yönetim anlayışı güttüler. Abdülhamid’e diktatör diyenler aslında kendileri diktatör olmuşlardı.
·           Jön Türkler iktidarı ele geçirdikten sonra siyasette ne kadar çömez olduklarını kanıtlamışlardı ve birçok kayıpların yaşanmasına sebebiyet vermişlerdi; Bulgaristan’ın bağımsızlığı, Bosna’nın işgali, Girit’in Yunistan’a katılması, Trablusgarp’ın işgali, on iki adaların İtalyanlara kaptırmışlardı. İttihat Terakki bir iki sene önce tebaası olanlara mağlup oluyordu.
·           İttihatçılar, güttükleri siyaset sonucu Arapları küstürmüşler ve büyük Arap aşiretlerine yüz çevirmişlerdir. Bunlar da Arap milliyetçiğini ortaya çıkartacaktı.
·           İran Meşruti Devrimi Dönemi: Şah’ın diktatörlüğünü kaldırmak isteyen bazı reformist gençlerin öncülüğünde eşrafların, ulemanın da katılmalarıyla büyük bir isyan hareketine dönüşmüş ve şahı alaşağı ederek meşrutiyetin İran’da ilan edildiği bir halk hareketidir.
9. BÖLÜM 1.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI’NIN SONU:
·           1.Dünya Savaşı başladıktan sonra İttifak tarafında savaşa giren Osmanlı hiçbir taarruz cephesinde başarılı olamamış ve birkaç savunma cephesi haricinde hiçbir başarı elde edememişti. Bunların sonucunda Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmış ve 600 yıllık Cihan Hakimiyet’i sona ermişti. Böylece anlaşmanın maddelerinin bir sonucu olarak İngilizler başkent limanlarına demir atmışlar ve işgal etmişlerdi.
·           Şerif Hüseyin’in İsyanı: Mekke ve Medine’yi koruyanlara şerif denilirdi ve genellikle şeriflerden seçilirdi.Şerif Hüseyin de bunlardan biriydi. İngiltere ona Osmanlı’ya isyan etmesi karşılığında toprak, mühimmat ve askeri yardım vereceğini teklif etmişti. Hüseyin de bu teklifi reddetmemişti fakat sonradan McMahon ile mektuplaşmalarında İngilizlerin teklif ettiği topraklardan sonradan vazgeçmesi tartışmaya başlanılmıştı. İngilizler’de Şerif Hüseyin’in yerine oğlu Faysal ile iş tutmaya başlamışlardı.
·           BARIŞ ANLAŞMASI: Sevr anlaşmasını oluşturan İtilaf devletleri temlerini Sykes-Picot anlaşmasında attıkları paylaşımı bu anlaşmada da büyük çoğunlukla sürdürmüşlerdir. Lakin çizimlerinde o topraklarda yaşayan halkın dilini, dinini, kültürünü ayırmadan kozmopolittik bir harita çizdikleri için hâlâ daha süregelen sorunların oluşmasına neden olmuştur.
·           FAYSAL: Suriye’de kralı Faysal olan bağımsız bir  kuruldu. İngiltere’nin piyonu olan Faysal’ın Fransa’ya verilen Suriye’de devlet kurması Fransa’nın menfaatlerine tersti ve Fransızlar Suriye’yi işgal ederek Faysal’ı sürgüne gönderdiler ve Suriye’de hakimiyetlerini dile getirdiler. Kardeşi Abdullah’ı da İngilizler Ürdün’ün başına getirdiler.
3.KISIM: İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASI DÖNEM, BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ:
·           Osmanlı’nın yıkılışından sonra 2. Dünya savaşının başlarına kadar bağımsızlığını tam manasıyla kullanan ülkeler şunlardı; Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Filistin, Ürdün, Lübnan.
·           Bir imparatorluğun yıkılışının ardından birçok devlet türemiş, birçok devlet başkanı, birçok para birimi, birçok bayrak doğmuştu halbuki bunlar eskiden tek elde toplanıyordu. Bu nedenle  Pan-İslam ve Arap milliyetçilerinin aldığı büyük bir yenilgiydi.
10. BÖLÜM TÜRKİYE’DE VE İRAN’DA OTORİTER REFORM:
·           Türkiye’de Mondros’tan sonra Kurtuluş Savaş’ı başlamış ve yoğun mücadeleler sonrasında 24 Temmuz 1924’te birkaç yer dışında Misak-ı Milli bölgeleri alınmış ve İngiltere ve Yunanlar tarafından tanınmıştı. Ve yeni kurulan ülkenin başına ilerde radikal reformlara imza atacak Kemal Atatürk gelmişti.
·           Mustafa Kemal geçmişle bağlantılarını kesmek için çok büyük radikal değişimlere imza atmış ve bunların genel adına Atatürk İnkılapları adı verilmiştir. Bu inkilaplardan birkaç tanesi şunlardır:
-Başkentin Ankara’ya taşınması
-Cumhuriyet ilan edildi.
-Tarikatlar kapatıldı.
-Şapka kanunu çıkarıldı.
-Harf İnkılabı gerçekleştirildi.

·           Atatürk’ün devletçilik modeli hiç uymamıştı çünkü fabrikaların yanlış yerlere kurulmaları, tarımda makineleşme olmadığı için gerekli kalkınma sağlanamamıştır.
·           Atatürk döneminin son büyük gelişmesi Hatay’ın anavatana katılma müzakereleriydi. 1939’da Hatay anavatana katılacaktı.
·           Rıza Şah Devri: Kazak Tugaylarında asker olan Rıza Şah, Kaçar hanedanına darbe yaptıktan bir zaman sonra kendisi hükümdarlığın başına geçmiştir. O da Atatürk gibi reformist bir kişiliği vardı. Önemli reformlara imza atmış ve bunun sonucunda saygı gören milli bir kahraman olmuştu.
·           Rıza Şah’ın reformları ve Atatürk’ün reformları birbirine benziyor denilmişse de aslında Rıza Şah’ın reformları Mehmed Ali’nin reformlarına benziyordu. Atatürk hemen hemen diktatör bir yönetim anlayışına sahipse de onu halk seçmişti, ama Rıza Şah, aksine mutlak monarşiyle iktidarda bulunuyordu. Ama ikisi de laikliği benimseyip uygulamışlardır. Türkiye’de uygulanan çoğu kanun İran’da da uygulanmıştır. Örneğin İran’da dini okullar tamimiyle kapanmamıştır. Ayrıca İran’da sanayi alanında büyük bir gelişme sağlanmıştır.
·           Amerika savaş sonrasında Sovyetlere ikmal nakliyesinde yardımcı olmak için İran’a asker yolladılar, ondan sonra devletin önemli yerlerini almaya başladılar.
11. KISIM 1945’E KADAR MISIR, IRAK VE ÜRDÜN
·           İngilizler sömürgelerindeki maliyetlerini düşürmek için artık o ülkede bulunmak yerine üsleri aracılığıyla her an işgale açık bir ülke haline getirecekti.
·           MISIR: İngilizlerin Mısır’dan çıkma gibi bir niyeti yoktu çünkü Süveyş kanalını ellerinde tutuyorlardı. Fakat bu durum Mısır halkı için kabul edilebilir bir durum değildi. Bu yüzden halkta bir hoşnutsuzluk vardı. Dolayısıyla Mısır’da Vefd Parti’si kuruldu. İngilizlere muhalif olan ve İngilizlerin bir an evvel gitmesini isteyen parti İngilizler tarafından yöneticisi sürgüne gönderilmiş. Halkın Vefd Partisi’nin yöneticisinin tekrar partisinin başına gelmesi isteklerin i kabul ettirebilmek için toplumun her kesiminden katılımsağlandığı protesto eylemleri gerçekleştirilmiş. Bu eylemlerde çok sayıda ölü ve yaralının olması halktaki kini daha da artırdı ve aklın protestoları sonuç vererek seçimler düzenlenmiş, ve Vefd Partisi %90 oy almıştı.
·           İtalya’nın Etiyopya yayılmacılığı karşısında kendi menfaatleri için Mısır’a bağımsızlık verdiler fakat Süveyş kanalı bölgesinde asker bulunduracaktı
·           Mısır’da dar ve orta gelirli bireyler, dindar kişiler parti kurup üye olmak yerine örgüt kurma yolunu seçmişlerdi. Bu topluluklara seslenen birçok örgü vardı ve bunların en önemlisi Hasan el Benna’nın Müslüman Kardeşi örgütüydü. Hasan El Benna, Muhammed Abduh’un düşüncelerini benimsemiştir, sosyal adalet ve sosyal reform yolunu izleyen bir örgüt olan Müslüman Kardeşler Mısır’ın siyasi tarihinde çok önemli noktaya sahiptir.
·           2.DÜNYA SAVAŞI: Savaşın başında Almanların çok büyük ilerlemesi mevcuttu, Almanların Fransa’yı ele geçirdikten sonra İngiltere’ye saldırmış fakat bu hava saldırılarında başarısız olmuş. Savaş ayrıca İngiliz sömürgelerine sıçramıştır, İngiltere Mısır’ı merkezi nokta seçmiş ve İngiliz orduları her yeri sarmıştı. İngiliz mandaterliğinden gittikçe sıkılan Mısır halkı İngiliz ordularının sayısının artması nedeniyle anti mandater olan Müslüman Kardeşler örgütüne iyice yaklaşmışlardır.
·           İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDA IRAK: İngilizlerOsmanlı’nın etnik ve dini farklı olan üç bölge birleşerek Irak adını verdikleri ülke kurmuşlardır. Halkın çoğunluğuAraplardı; diğer halk grupları ise; Türkler, Hıristiyanlar, Yahudiler ve Kürtlerdir. Bürokraside sözü geçen grup ise Sünni Müslümanlardı.
·           Irak’ın Bağdat Körfezi’nde etkili olmaması için İngilizler kıyı şeridini sınırlandırmışlardı.
·           Irak 1932’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Fakat İngilizler uzun zaman boyunca  Irak petrolünün imtiyazı kazanmıştı.
·           2. DÜNYA SAVAŞI’NDA IRAK: Iraklılarda savaş hakkında iki farkı görüş mevcuttu; birincisi, savaşa girilirse bu bir bağımsızlık savaşı olacağı görüşüydü. İkincisi ise savaşa girilirse Irak’ın İngilizler tarafından daha da sömürgeleşeceği düşüncesiydi.
·           ÜRDÜN: Ürdün, devlet olmadan küçük bir aşiretin 30-50 bin nüfusunu geçemeyen bir kasaba gibiydi. 1921’de kurulmuş, devlet başkanı Faysal’ın kardeşi ve Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah’tı. Ürdün uzun süre boyunca kendi menfaatleri dairesi çevresinde statükosu belirlenmemiştir. Uzun zaman boyunca İngilizler diğer sömürgelerinde yaptığı gibi Ürdün’de de hep söz sahibi olmuşlardı ve Ürdünlü yöneticiler bir piyondan ibaret kalmışlardır. İngilizlere 2. Dünya Savaşı esnasında Ortadoğu’da destek vermiştir. 1946’da da bağımsızlığını kazanmıştır.
·           SONUÇ:İngiltere sömürgelerinde kendi piyonlarını yerleştirmişse de, halk da muhalefet ekseni genişlemiş, halkta İngilizlere karşı hoşnutsuzluk had safhaya yaklaşmış ve İngilizlere karşı cesaretleri gittikçe artmaktaydı.
12.BÖLÜM 2 DÜNYA SAVAŞI ARASI DÖNEMDEN 1945’E KADAR SURİYE,LÜBNAN VE SUUDİ ARABİSTAN
·           Suriye İngilizlerin siyasi hamleleri sonucunda Fransa’nın sömürgesinden kurtulmuş, ve bağımsızlığı kazanmış fakat bağımsızlığını kazandıktan sonra uzun süre refah seviyesi hiç yükselmedi. Lübnan’da yerel liderlik ülke için gelişmeler sağlamıştır. Suudi Arabistan ise iki savaş arasında tam bağımsızlık elde eden bir ülke konumundaydı. Kurucu başkanı otoriter İbni Suud karizmasıyla şekillenecek olan ülke Türkiye’nin aksine bir yol izlenmiş muhafazakar bir siyasi politikası sahiptir.
·           SURUİYE: Fransa Suriye’yi düzene sokup biran evvel bağımsızlığını kazandırmaları gerekirken, onlar devleti daha da kötü hale sokup sömürge süresini artırmak için devleti devletçiklere bölmüştür. Güney Suriye’nin bir bölümünü Lübnan’a kaptırmış; şehir devletleri kurmuş, bazı etnik farklılıkları olanlara da özerklik vermiştir. Özerklik kazanan etnik gruplardan biri olan Dürziler’in Fransa’nın kötü siyasi yönetimi sonucu isyan etmişler, Fransızların sivil halkı öldürmesi isyanı daha da büyütmüştü fakat en sonunda isyanı bastırabilmiştir.
·           Fransa, İngiltere’nin Irakla yaptığı anlaşma gibi bir anlaşmayı 1930’da Suriye ile yapmıştır. Ülkede üsler bulundurmak koşuluyla ülkeden çıkmayı kabul ettiler.
·           LÜBNAN: Ülke tesadüfen kurulmuştu. Kurulduğunda Marunilerin çoğunluğundayken İngilizlerin Müslümanların çoğunlukta olduğu yerleri ülke topraklarına katarak Marunilerin toplum nüfusa göre %30’a düşürmüştü. Fransa’nın menfaatlerinin tersine olan bu hamleler karşısında, Fransa Marunileri desteklemiştir.
·           1926’da Lübnan Cumhuriyet’i kuruldu. Uzun yıllar boyunca devam edecek olan cumhurbaşkanı Maruni, başbakanın Müslüman olacağı silsile de başlamış oldu.
·           SUUDİ ARABİSTAN: Şerif Hüseyin’in Hicaz topraklarında hükümdarlığını ilan ettiğinde, halifenin cihat çağrısına katılmayan yönetici halkın gözünden düştü, hele halife olduğunu ilan ettiğinde gözden iyice düşmüştü. Aynı dönemde gittikçe gücünü artıran Necd aşireti lideri İbn-i Suud, Riyad’ı ele geçirerek devletin kuruluşu başlatmış oldu. Vehhabilik ile gücünü pekiştiren İbni Suud gün geçtikçe Arabistan diyarında gücünü pekiştiriyordu.İbni Suud’un çalışmaları sonuç vermiş ve İngiltere ile 1927’de Cidde Anlaşması imzalayarak birbirlerini tanımışlarıdır. Diğer Arap ülkelerinden çok farklıydı çünkü meşrutiyetini kendi kazanmıştı ve aşırı derecede muhafazakardı.
13.BÖLÜM FİLSTİN MANDASI VE İSRAİL DEVLETİNİN DOĞUŞU
·           İSRAİL DEVLETİ’NİN KURULUŞU: İsrail’in kurulma aşamaları ve kurulduktan sonraki yaşananlar çok ihtilaflı fikirlere sahiplik etmektedir.
·           Yahudiler “Büyük Göç” ten sonra hep arz-ı mevutta devlet kurmak istemişlerdir fakat çoğu zaman imkanlar buna el vermemiştir. 19. Yüzyılın başlarında Siyonizm örgütleri kurulmuş ve Yahudi gençleri tarafından ilgi çekmiştir. Theodore Herzl döneminde aktif Siyonizm çalışmaları göze çarpmaktadır. 1. Siyonizm Kongresi onun sayesinde yapılmıştır.
·           İngilizler, savaş esnasında ticareti azalan Avrupa Ekonomisini canlı tutmak ve aynı zamanda düşmanı olan Almanya’nın Yahudileri kendi taraflarına daha erken çekmemesi için; hakeza antisemitizmin sonucu olan Avrupa’da yaşayan en aşağılık milletten kurtulmak için Yahudilere devlet kurma konusunda yardımcı olacaklarına ve tanıyacaklarına söz vermişlerdi. Bu amaca hizmet eden ilk aşama “Balfour Deklarasyonu”dur. Böylece İsrail Devleti kuruluşuna giden yola çıkılmış olundu.
·           İNGİLİZLER’İN FİLİSTİN MANDASI: İngilizler İsrail Devletinin kuruluşunda Arapları küstürmemek için de Faysal ile anlaşma yapılmış denilse de tam manasıyla Faysal anlaşma sağlanamamış.
·           İngilizler Filistin’de dengeyi kurmak zorundaydı. Aynı zamanda Filistinlilerin mağdur olmamasını sağlayacak, hem de Yahudilere İsrail devlet kurdutturacaktı. Fakat bunların ikisinin bir arada işlemesi imkansızdı. Bu yüzden daha sonra tek bir milletin yönettiği devletin altında yaşayan farklı  milletlerle yaşanılacak üniter yapı kurmayı amaçlardı. Bu ilerde de görüleceği üzere ters tepecekti. Süreci daha da çıkmaza sokacaktı.
·           GÖÇ VE TOPRAK: Siyonistler devletin oluşumu için nüfusa ve nüfus için toprağa sahip olmak amaçlıyordu. Siyonist lobiler Yahudileri (özellikle savaş bölgelerindeki Yahudiler) ikna ediyorlardı. Toprak meselesinde hem kitap da geçen şekilde hem de Al Jazeera Türk’ün yayımlamış olduğu “Büyük Felaket” (Filistin Remiks) adlı belgesinde Filistinlilerin itiraf ettiği gibi Filistinliler toprak sattıklarını kabul ediyorlardı. Ben de bu görüşü destekliyorum. Ve Siyonistler ilk zamanların tüm toprakların % 5-10 ‘unu Filistinliler satmışlardır.
·           2. DÜNYA SAVAŞI VE İSRAİL’İN DOĞUŞU: Siyonistler, Holokost vakasını iyi değerlendirmiş Yahudi göçleri katlanarak devam etmeye başlamıştır.
·           Siyonist lobileri Amerika’da Biltmore Programı adını verdikleri Yahudilere serbest göç ve Yahudi devletin kurulma çağrılarını gündemde tutmuştur. ABD başkanı Truman, bir zamana kadar Biltmore Programı’nı desteklemiştir.
·           İngilizler, hem kamuoyunda itirazlara hem de Yahudiler ’den itiraz gelince Filistin’i 15 Mayıs 1947’de terk edeceğini söylemiştir.
·           BİRİNCİ ARAP – İSRAİL SAVAŞI: Her birinin farklı menfaatleri olan ve asker sayısı/teknoloji oldukça zayıf olan  Irak, Suriye, Mısır, Ürdün ve Lübnan 1948’de savaş açmışsa da beceriksizlikleri yüzünden yenilmişler ve binlerce Filistinliyi kendi topraklarında mülteci konumuna itmiş ayrıca İsrail topraklarını gittikçe genişletmiştir.
4. KISIM: 2. DÜNYA SAVAŞI’NIN SONUNDAN 1970’LERE KADAR BAĞIMSIZ ORTADOĞU:
·           TÜRKİYE VE İRAN:Türkiye’de 1946’da ilk defa çok partili demokrasiye geçiş denemesi yapılmış fakat bunu 1950’de başarabilmiştir. 1950’de Adnan Menderes’in Demokrat Partisi iktidara gelmiş ve 1960 darbesine kadar ciddi yatırımlar ve gelişmeler sağlanmıştır. Fakat 1960’da hükümete darbe yapılmıştır. Darbeden sonra ülke 1983’e kadar siyasi istikrar yaşayamamıştır.  Ayrıca 1980’de de askeri bir darbe gerçekleşmiştir. Lakin 1983’te Turgut Özal’ın Anavatan Partisi iktidara geldikten sonra refah seviyesi yükselmeye başlamıştır.
·           KIBRIS SORUNU: Yunanistan’ın Kıbrıs’ı alma girişimlerine karşı Türkiye, Kıbrıs’a girmiş ve istediğini elde etmiştir.
·           İRAN:Rıza Şah döneminde Başbakan Muhammed Mussaddık, İran’da yabancıların artan imtiyazları ve kraliyet ailesinin israfına karşı muhalif olmuş. Hatta iktidardan ayrılmadan önce petrolün millileştirilmesi yasasını meclisten geçirtmişti. Bundan sonra Batılı devletler tarafından İran petrolü boykot edilmiştir. Boykot döneminde gelir olmadığı için ekonomi giderek zayıflamış; işsizlik ve enflasyon artmıştır.
·           Sömürgeci Batı, İran’da yaşanılan gelişmeler ardından imtiyazlarını tekrar elde edebilmek için Musaddaka darbe girişimi yapılmış fakat başarılı olunamamıştır, yerinde durmayan Batı, Musaddaka tekrar darbe girişimi yapılmış ve başarılı olunmuştur. Sonuçta ABD, İran’ın iç işlerine müdahalesi artmıştır.
·           Rıza Şah; toprak reformunu ,bizdeki senedi ittifakın zıttı, ve okuma yazma oranını artırmayı arzulayan “Beyaz Devrim”i ilan etti. Halktan çoğu kimse toprak sahip olmuşsa da muhalefet dalgasını engelleyememiştir. Şahın ve hanedanın müsriflikleri ve laikliği yaygınlaştırıcı çalışmaları sonrası muhafazakar kesim itirazları artmaya devam etmiştir. Ayrıca solcu partiler de transa geçmişti.
·           NASIR’IN MISIR’I: Mısır Vefd partisinin iktidarda olduğu dönemde, toprak reform sayesinde zenginleşen milletvekillerinin (buna muhalefet partilerinin milletvekilleri de dahil) durumunu görüşüyor, işsizliğin ve enflasyonun artması ve bitmek bilmeyen İngiliz sömürüsüne karşı hareket edemeyişi halkın hoşnutsuzluğunu giderek artırmaktaydı. Bu durumda Müslüman Kardeşler gücünü gittikçe artırıyordu.
·           İktidarın bu kötü gidişine dur demek isteyen Nasır ve diğer arkadaşları (Hür Subaylar Komitesi) darbe yapmıştır. Bir zaman sonra ipleri eline alan Nasır, Baas Partisi’ni kurmuştur ve ilk işi Müslüman Kardeşler’i etkisini azaltmaya yönelik çalışmalarıdır. Nasır’ın iktidarına damga vuran olay ise kraliyet ailesine ait toprakların ve toprak ağalarının toprağını “Toprak Reformu Yasası” ile toprağı devlet tekeline almış ve halka da dağıtmıştır.
·           Yıllardır İngilizlerin elinde olan Süveyş Kanalı’nı çok iyi diplomasiyle millileştirme yoluna gitmiş ve başarmıştır. İsrail’in Sina Yarımadası işgalini diplomasi yoluyla geri tepmiştir. Birleşik Arap Cumhuriyeti’ne öncülük etmiştir.
·           Baas Partisi’nin lideri olan Nasır, Sosyalist devletiyle ilişkilerini geliştirmiştir.
·           Altı Gün Savaşları ardından Sina Yarımadası’nı İsrail’e kaptırmıştır.
16. BÖLÜM: NASIR ÇAĞINDA ORTADOĞU:
·           SURİYE: Suriye’de iki nedenden ötürü bir istikrarsızlık söz konusuydu. O iki neden şunlardır: Fransa’nın yönetimindeyken Suriye’nin parçalanılması ve subayların hizipleşmesi.
·           Nasır’ın Baas Partisi, Suriye’de de kurulmuş ve meclise girmiştir. Fakat ülkeyi yönetme güçleri kendilerine mevcut değildi o yüzden Nasır’a yakınlaşmışlarsa da bu planları tutmamıştır.
·           IRAK: Tuğgeneral Abdülkerim Kasım, 1958’de  Haşim’i rejime darbe yapmıştır. Fakat o da muhalifler tarafından devrilmiş ve böylece Irak’ı darbeler silsilesi izlemiştir. Irak’ta da Komünist Parti ve Baas Parti’si kurulmuştu.
·           Irak’ta Şiiler ve Kürtler özerklik istiyorlardı. Kasım’ın iktidarı döneminde Kürtlerin kültürlerini muhafaza edeceğine dair bildiri yayınlamışsa da bunun aldatmadan ibadet olduğunu anlayan Kürt lider Mustafa Barzani isyan etmiş fakat iki taraf da bir sonuç alamamıştır.
·           ÜRDÜN: Kral Abdullah’ın gerek Filistinlilere kucak açması gerek Batı Şeria’yı işgal etmesi onun öldürülmesine neden olmuştur. Yerine geçen oğlu Hüseyin uzun süre otokrasisini korumuş bir liderdir.
·           Hüseyin muhalif sesleri susturmuş orduyu kendi bağlamıştır.
·           Altı Gün Savaşları sonrası, Batı Şeria’yı hak talep etmemiş ve FKÖ ile mücadele etmiştir. Fakat sonradan tekrar ilişkileri iyileştirmeye çalışmıştır.
·           LÜBNAN:Lübnan’ın demografik yapısı ve siyasi yapısı siyaseti altüst etmişti. Müslümanların nüfusu artması nedeniyle devlet bürokrasisinde daha fazla yer edinmek istiyorlardı. Bunu kanıtlanmak için de nüfus sayımının tekrar yapılmasını istiyorlardı. Maruni liderler bu gidişatın kendi menfaatlerinin tersine olacaklarını bildikleri için muhalif sesleri susturmak amacıyla devlet yönetiminde daha fazla Müslüman getirilmiştir.
17. BÖLÜM 48’DEN 70’LERE KADAR İSRAİL VE FİLİSTİNLİLER:
·           İsrail Haziran Savaşı’nın ardından işgal topraklarını ve nüfusunu artırmıştır. Fakat Filistinliler de topraklarını tekrar almak için ilk başlarda sivil protesto eylemleri düzenlemişler ve daha sonraları örgüler kurmuşlardır.
·           NÜFUS: İsrail nüfusu 1948’den 1951’e kadar iki katına çıkmış ve 1,3 milyon nüfusa sahip olmuştur. Bunların çoğu Doğu Avrupa’dan göçmenlerdi. Fakat bu kadar büyük nüfus artışı İsrail’de ekonomik ve kültürel sıkıntıların var olmasının yolunu açmıştır.
·           SİYASİ YAPISI: İsrail partilerinde iki fikrin hegemonyası görülür. Bunlar: laikliği savunanlar ve devletin Yahudi şeriatına bağlı yönetilmesini isteyenlerdir. Laikliği savunanların en önemli başarılarından biri de İbranicenin kabulüdür.
·           İsrail farklı dinlerdeki halklara kişisel konularda kendi kurallarının uygulama serbestliği vermiştir. Bu Osmanlı’nın son dönemindeki yapılan siyasi değişikliklere benzemekteydi.
·           İsrail kimlik kartlarında halkını 2 farklı  millete göre ayırmıştı: Araplar ve Yahudiler.
·           İsrail’de Yahudi dini kurumları ağırlığını her zaman göstermiştir. Özellikle cumartesi kuralını ciddi bir şekilde idare etmiştir.
·           FİLİSTİN:
·           FİLİSTİNLİ MÜRTECİLERİN DURUMU FKÖ: Filistinli mülteciler kısa zamanda 900 bin nüfustan 1,3 milyon nüfusa çıkmış ve bunda doğum oranının yüksek olması büyük bir etkendir. Çoğu mülteci çevre ülkelerde BM’nin mülteci kamplarında yaşıyorlardı. Fakat kamplara ayrılan bütçe çok dardı ve bu yüzden çok sıkıntılı bir durumları vardı. Ürdün’deki mülteciler bir zaman sonra memurluklara alınmıştır. Böylece Ürdün’ün siyasetinde Filistin’in kurtuluşu önemli yer tutmaktadır.
·           Önceden söylenildiği üzere Filistin’de birçok örgüt kurulmuştu. Bunlardan biri Filistin Kurtuluş Örgütü Arap Birliği’nin gözetiminde kurulmuştur Siyasi görüş olarak Baasçılığı destekleyen FKÖ’nün merkezi Nasır’ın Kahire’si idi. Haziran savaşından sonra kurulan gerilla örgütlerden biri de Yaser Arafat’ın liderliğini yaptığı El- Fetih’ti. El Fetih, FKÖ gibi Baasçılık, sosyalizm ideolojilere bağlanmadan Filistin milliyetçiliğini savunmuştur. FKÖ ve El Fetih, tüm Filistin topraklarında hak talep ederken sonradan sadece Gazze şeridinin ve Batı Şeria mevut olduğu devlet yapısına daraltmıştır.
·           İŞGAL EDİLMİŞ TOPRAKLARDAKİ YAHUDİLER:  İsrail’in işgal ettiği topraklarda Filistinlilerin durumunun ne olacağı meçhuldü. İsrail, vatandaşlığa almış olsa Filistinlilerin nüfus artış hızının fazla olması nedeniyle vatandaşlığa alamazdı ikinci itimal eğer vatandaşlığa almazsa sosyal hizmetten yararlanmayan bir kitle haline dönüştürecekti zaten gittikçe artan sıkıntılar nedeniyle bun yapamazdı. O yüzden kesin bir şey yapmadı ama politikaları Arapları bölüp tecrit ettirmek yönündeydi.
5. KISIM: 1970’LERDEN 1990’LARA ORTADOĞU:
·           Sovyetler varken Ortadoğu’da denge unsuru mevcuttu. Çünkü hem Amerika hem de Sovyetler rakibi tarafından izlenime alınmışlardı. Sovyetler yıkıldıktan sonra Ortadoğu’da Amerika’nın mutlak güç dönemi başlamıştır.
·           İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşim faaliyetlerini hızlandırması Filistinlileri daha da eyleme sürüklemiş ve bunların sonucunda dünya kamuoyu tarafından Filistinlilerin hakları tanınmış ve 1993’te ilk Oslo Anlaşması yapılmıştır.
·           Petrol fiyatlarının bu dönemde yükselmesi iki sonucu doğurmuştur: birincisi Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi ülkeler nüfuzlarının genişletmişlerdir. İkincisi Batı gittikçe Ortadoğu petrolüne bağımlı hale gelmişti.
·           Bu dönemde Ortadoğu’da mutlak monarşilere eleştiriler had safhaya ulaşmış ve sosyolojik değişimler yaşanılmıştır.
·           Yine bu dönemde yaşanılan başka bir gelişme ise Arap ülkeler arasındaki rekabettir.
18.BÖLÜM: MISIR VE LÜBNAN:
·           MISIR: Mısır siyaseti Nasır’ın döneminde “Efendim” ve “Evet, efendimci”ler olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Nasır’ın ölümünden sonra Enver Sedat iktidarı ele geçirmişti. Enver Sedat da “Evet, efendimci” lerden idi.
·           Enver Sedat çok kötü zamanda başa geçmişti ve diplomatik sorunların zire yaptığı dönemdi.
·           Dış sorunları halletmek için ilk adımını Mısır- İsrail üzerinden attı. Ekim Savaşı ardından Sina’daki İsrail askerleri geri çekilmiş ve Mısır Sina’yı ele geçirmiştir.
·           Sedat, Nasır’ın zıttı bir siyaset izleyerek yıllar sonra Mısırlı yönetici Camp David Anlaşması ile Mısır-İsrail arasındaki ilişkiler gelişmiştir. Anlaşmada hem barış yapılmış hem de İsrail’in Filistin’de her istediğini yapabilme hürriyetini vermiş ve ayrıca Filistinlilere 5 sene sonra özerklik verileceğine dair maddeler içermektedir.
·           Sedat’ın dış politikaya nazaran iç politikaları iyi gitmiyordu. Ve muhalif sesleri her ne kadar tutuklamışsa da sayıları gittikçe artıyordu.
·           LÜBNAN: Lübnan daha önceden var olan sıkıntılar artarak devam ediyordu. İsrail, FKÖ’nün Lübnan’daki gücünü kırmak için Lübnan’a girmiş. Kemal Canpulat’ın iktidarı müdahale göstermemiş ve üstelik Müslümanlara saldırınca Müslümanlar itiraz etmiştir. Ayrıca Şiiler siyasette yer almak istediklerini açıkladıklarında onların da itirazları eklenmiş ve Lübnan’da iç savaş başlamıştır.
·           İç savaş esnasında  Kemal Canpulat öldürülmüştür.
·           1989’da Suudi Arabistan’da imzalanan Taif Anlaşması sonucu 5’e 6 orantısı değişerek 9 Müslüman milletvekiline (bunlardan üçü Şii milletvekili olacaktı.) çıkmıştır.
·           1980’LERDE MISIR: Enver Sedat’ın yerine Hüsnü Mübarek gelmiştir. Siyasete liberalizmi görüntüde sokarken aslında rejimini devam ettirmeyi amaçlıyordu. Vefd Partisi tekrar seçime girebilmiştir fakat iç meseleleri yüzünden parti başarılı olamamıştır.
·           Mısır siyasi tarihindeki şahısları İslam ve Mısır’ın eski tarihindeki şahıslara benzetiyorum; yeni Mısır’ın Firavunları: Nasır, Sedat ve Mübarek; yeni Mısır’ın Musa’sı  biraz olsun Hasan El Benna ve Muhammed Mursi’dir.
·           Mübarek’in dış politikası İsrail ile barışı devam ettirmek ve Amerika ile iyi ilişkiler kurup ekonomik yardım almaktı.
·           ABD karşılıksız bir iyilik yapmayacağı için Sedat döneminde başlayan ekonomik yardımları çok büyük silah satışıyla dengeliyor hatta Mısır’ı borçlandırıyordu.
·           SURİYE VE IRAK:
·           ESED DÖNEMİ SURİYE: Suriye’nin alevi bir köyünde doğan Esed, Nasır’a hayrandı. Arkadaşları ile birlikte Baas Parti’sini kurmuşlardı. Kendisi ilk başlarda Savunma Bakanı iken arkadaşlarına darbe yaparak iktidarı eline geçirmişti.
·           Yeni Baasçı Partiler, toprak ağalarının topraklarına el koyup halka dağıtmışlardır.
·           Esed, bürokrasiye akrabalarını ve Alevileri yerleştirmiş.
·           Esed mütevazi bir siyasi hayat yaşasa da yanındakiler özellikle kardeşi Rıfat çok büyük müsriflik yapıldığı biliniyor.
·           Ekonomide gelişim görülmüşse de eğitim öyle değildi okuma yazma oranı azalıyordu ve okullarda Baas Parti’sinin ideolojisi yaygınlaştırılıyordu.
·           Esed, İsrail’i düşman olarak görüyor. Arap dünyasının siyasi önderi olmak için Filistinlileri destekliyordu. Fakat Ürdün ve Lübnan topraklarında gözü olan Esad, Lübnan’a saldırmış ve Arap dünyasında ünü sona ermişti. Kendisinin de alevi olması nedeniyle İran İslam Devrimi’ne diğer Arap ülkeleri karşı çıkmamıştır.
·           Yaptığı reformlarlarla toprak ağalarını, şehir tüccarlarını ve Sünnileri küstüren Esed’e Müslüman Kardeşler’in Suriye’deki şubesinin öncülüğünde eylemler başlamışsa da Esed yaklaşık 10 bin kişiyi öldürerek isyanı bastırmıştır.
·           SADDAM HÜSEYİN:Irak’ın Tıkrit köyünde doğan Hüseyin, El Bekir ile Baas Partisi’nde önemli çalışmalar yapmış ve gittikçe yükselmiştir. Cumhurbaşkanı ve Başbakan el- Bekir, Hüseyin’i kara kuvvetleri komutanını yaparak etkisini yitirmişti ve yakın zamanda istifa etmişti. Ve Saddam Hüseyin devri başlamıştı
·           Saddam, Esad gibi tanıdıklarını ve özellikle Tıkritlileri devlet kademelerinde önemli yerler veriyordu.
·           Kürtlerin bağımsızlık isteğine İran tarafından silah yardımı yapılmış. Saddam İran ile Cezayir Anlaşması imzaladıktan sonra binlerce Kürtleri öldürmüştür.
·           Petrol zengini olan Irak, Saddam devrinde sosyal devlet anlayışına uygun hareketler sergilemiştir.
·           Dış politikada farklı yol izleyerek Sovyetler ile yakınlaşmıştır. Savunma sanayisini dünya ticaretine açmıştır. Kuveyt’in iki adasını istemiş Suudi Arabistan’ın araya girmesiyle savaş önlenmiştir.
·           Cezayir Anlaşması sonucu İran’ın Irak’tan kaçan Kürtlere sınırlarını açmayacakları sözünü tutmamış, ayrıca Humeyni Saddam’ı Kuran’a saldıran adam olarak tanıtmış ve ona karşı cihad edilmesi fetvasını vermiş. Ayrıca Irak sınırlardan memnun değildi, böylece Irak-İran savaşı başlamıştır. Savaş yaklaşık 10 sene sürmüş. Amerika ve Araplar Irak’ı desteklemişlerse de İran’ın üstünlüğü ile bitecekken Saddam’ın kimyasal bomba atması sonucu Saddam’ın 10 sene önce yırttığı Cezayir Anlaşması’nı tekrar yürürlüğe konulmuş. Fakat olumlu bir sonuç alamayan Irak üstelik Körfez ülkelerinden borç almıştır.
·           İRAN İSLAM DEVRİMİ: İran şahı, yıllarca mutlak monarşi ile ülkesini yönetmiştir. Ayrıca laikliği savunan kanunlar çıkarması muhalefeti doğurmuştur. Muhalif sesler gün geçtikçe seslerini daha çok çıkartmaya başlamışlar ve örgütler kurmuşlardır. Bu muhaliflerin biri laikliği savunup İran’ın demokratikleşmesini isteyenler ve laikliği de monarşiyi de istemeyen mollalar grubu olarak iki ana gruba ayrılıyordu. Fakat tüm muhalifleri mollaların lideri Ayetullah Humeyni toplayıp liderlik edecektir. Muhaliflerin eylemlerini polisin sertçe bastırması ve örneğin Kara Cuma olayı gibi halkın öldürülme vakaları sonucu halktan gittikçe daha da rağbet yağmıştır.Yaklaşık 2 milyon İranlı’nın gösterileri sonucu Rıza Şah ülkeyi terk etmiş ve sürgündeki Humeyni ülkesine devrimin lideri olarak geri dönmüştür. Ülkesinde muhalif sesleri susturduktan sonra birçok radikal değişikler yapan Humeyni’nin İran İslam Cumhuriyet’i kurulduğu andan beri Ortadoğu’da önemli yer edinmiştir.
21. BÖLÜM ARAP YARIMADASI:
·           SUUDİ ARABİSTAN: Petrol devi olan Suudi Arabistan, ekonomik olarak refahtı. Fakat diğer petrol üreten ülkelerdeki gibi petrolün fiyatını belirleme ile ilgili herhangi bir söz söyleme hakları yoktu. Başta Suudi Arabistan olmak üzere toplam 5 tane ülke birleşerek OPEC örgütünü kurdular. İran’ın öncülüğünde fiyatlar artmış ve Arabistan ekonomisi aşırı derecede zenginleşmişti. Ayrıca ABD’nin İsrail’e 2,2 milyon dolar yarım göndermesine nispeten Arabistan Batı’ya petrol ambargosu koyunca Batılı devletlerin sanayileri zarara uğramıştır. Japonya bu kararın peşin sıra İsrail’in Filistin’i ilhakını gayrı resmi olarak gördüğünü bildiren belge yayınlanmış ve böylece petrolün siyasete etkisi de görülmüş olundu.
·           Suud ailesinin müsrifliği ve modern yaşamları (dışarıdan muhafazakar dindar bir Müslüman porteleri verseler de yaklaşık beş bin prensin olduğu Suudi hanedanı mensuplarının yaptıkları kötü eylemlerini araştırmamış veya araştırmak istememiştir.) bu yüzden muhalefeti doğurmuş. Hatta marjinal bir grup Mescid-i Haram’ı işgal etmiştir.
·           KUVEYT, UMMAN VE DİĞER KÖRFEZ ÜLKELERİ:
·           KUVEYT:Osmanlı- İngiliz Anlaşması sonucu Kuveyt, El-Sabbah hanedanına bağlı özerk bir devlet olarak kurulmuştu. 1961’lere kadar İngiliz sömürgesi altındadır. Devlet ilk zamanlar sadece inci avcılığından kazandığı para ile ekonomisini idare ettiriyordu. Kuveyt topraklarında dünyanın en büyük petrol rafinerilerinden olan Kuveyt Petrolü keşfedildikten sonra zenginleşmeye başlamıştır. Ülke zenginleştikçe beşikten mezara sosyal devlet anlayışı güdülmüştür.
·           UMMAN: Dünya’ya petrolün kapısını açan Hürmüz Boğazı tarafında olan Umman kurulduğundan beri El Bu Said hanedanı yönetmektedir. Umman Kuveyt kadar olmasa da petrol çıkaran ve Kuveyt kadar kazanamayan ülke olsa da önemli ekonomik gelir sağlamıştır.
·           BAE, KATAR VE BAHREYN: Üç ülke de 1971’de bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. BAE’de diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi devleti akrabalar yönetiyordu. Katar Vehhabi olduğu için Suudi Arabistan’dan güç alıyordu ve halkın Şii çoğunluğuna rağmen Sünni yöneticiler yardım için Suudi Arabistan yanlılarıydılar. Petrol bu ülkelerin ekonomisini önemli derecede etkilemiştir.
22.BÖLÜM: FİLİSTİN AYAKLANMASI VE KÖRFEZ SAVAŞI
·           İNTİFADA: 1987’den 1991’e kadar süren İntifada eylemlerini anlamak için İsrail ve Filistin’in siyasi yapısını öğrenmek gereklidir. İsrail’de İşçi Partisi;toplumsal uzlayışı tercih etmiştir bir diğer parti olan Likud Partisi ise; Batı Şeria’dan hiçbir fedakarlıkta bulunmak istemiyordu.
·           Filistin’in siyasi yapısı ise FKÖ veya BML; iki devletli çözümü savunan laik milliyetçiliğe sahip bir örgüt. Diğeri ise Müslüman Kardeşler’in kurduğu Hamas; Filistin’in hiçbir parçasını terk edilemez ve verilemez ilkesini korumuştur.
·           İsrail’in zulümleri ve Yaser Arafat’ın FKÖ’sünün Filistin’de istikrar sağlayamaması sonucu tüm örgütlerden bağımsız şekilde beş sene sürecek olan İntifada eylemleri 1887’de başlamıştır. Bu durum bürokrasiyi harekete geçirse de belli bir sonuç alınamamıştır.
·           KÖRFEZ KRİZİ:  Ortadoğu’da haritalar çizilirken ilerde var olacak  sıkıntıları görmezden gelmişlerdir. Irak-Kuveyt sınırı da onlardan biriydi. İngilizler, Iraklılar Basra Körfezi’ne inmelerini zorlaştırmışlardır. Saddam Hüseyin, Basra Körfezine inmek için Kuveyt’ten iki ada istemiştir fakat Kuveyt bunu reddetmiş. Ayrıca Kuveyt’in Irak ile beraber kullandıkları petrol arazilerinden daha fazla petrol çıkartması gibi nedenlerden ötürü Irak, Kuveyt’e 1990’da savaş açmıştır. Suudi Arabistan, kendilerine olacak bir girişimin ilk adımı kabul ettiği girişim için ABD’den asker istemiş. ABD’de “Çöl Kalkanı” adı verilen operasyonla 200 bin Amerikalıyı Arabistan’a yollamıştır. Fakat Amerika “Kuveyt’i Kurtarma” operasyonuyla 100 günde Irak ordusunu hezimete uğratmıştı.
·           Ateşkes sonrasında Irak’a yaptırımlar başlamıştır. Savaşın sonucunda Ortadoğu’da –özellikle Irak’ta-  sosyolojik, siyasal ve ekonomik çöküntü başlamıştır. Bu savaşın sonuçları hala daha Ortadoğu siyasetini etkilemektedir.
·           23. BÖLÜM: İSRAİL- FİLİSTİN İLİŞKİLER:
·           OSLO BARIŞ ANLAŞMASINA GİDEN YOL:İsrail ve Filistin meselesinde girilen girdap sonucunda komşu ülkelerin hamiliğinde Madrid toplantısı gerçekleştirilmiştir. Fakat Madrid toplantısından sonra İsrail yerleşim yerlerini durdurmayıp üstüne üstlük en büyük yerleşim yeri projesini geçirdikten sonra herkesin gözünde İsrail’in ve Filistin’in asla barışamayacağı vardı. Fakat hiç kimsenin beklemediği anda Oslo-1 Anlaşması imzalanmıştır. Önemli sonuçları olmasına rağmen İsrail’in uygulamaması ABD’nin öncülüğünde yeni bir anlaşma imzalanması yoluna gitmiştir. ABD’de ABD’nin öncülüğünde Oslo-2 Anlaşması imzalanmış fakat FKÖ, Oslo-1’de elde ettiği imtiyazları kaybetmiştir ve daha da zararlı çıkan taraf olmuştur.
·           Filistinliler hem anlaşmadan hem de anlaşmanın uygulanmamasından yakınıyorlardı. İsrail şiddetini daha artıyordu ve böylece ikinci İntifada başlamıştı. Fakat birinci kadar organize olamadıkları ve İsrail’in daha kabaca isyanı bastırma yöntemleri yüzünden başarılı olunamamıştır.
·           24. BÖLÜM: KÖRFEZ SAVAŞI’NDAN SONRA MERKEZİ ORTADOĞU’DA SÜREKLİLİK VE DEĞİŞİM:
·           AMERİKA’NIN ORTADOĞU’DAKİ ÜSTÜNLÜĞÜ:Amerika’nın Ortadoğu’da izlediği ana politikalar şunlardır: İsrail’in menfaatleri korunması, Arap Petrollerini ellerinde tutmak ve Sovyetlerin nüfuz edinmesini engellemektir. Ve bu politikalarını çok iyi de uygulamışlardır. Örneğin Arap halklarına demokrasiyi getirtmemiş, bunun nedeni ise gerçek bir seçimde Amerika’nın kuklaları olanlar giderek yerlerine siyasal İslamcılar gelecekti. Amerika’nın hoşnut olmadığı siyasal İslamcılar, iktidarlara gelirlerse Amerika’n sömürgeleri sona erecekti.
·           TÜRKİYE: Türkiye’de 1980 darbesi sonrası solculara karşı İslamcı partiler kurtuluş yolu olarak görülmüştür. Necmeddin Erbakan’ın liderliğinde başlayan İslamcı parti geleneği Laik Türkiye’de önemli yer edinmiştir. Şu an bile onun çizgisini devam ettiren Recep Tayyip Erdoğan yaklaşık 17 senedir Türkiye’de iktidardadır.
·           KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİ: Türkiye kurulduğunda Atatürk’ün katı Türk milliyetçiliği ile başlayan ondan sonra devam eden iktidar partilerinin Kürtleri asimile etme çabaları halkın %20’sini teşkil eden Kürtler bu dönemde yanlış politika yüzünden mağdur olmuş ve Kürt milliyetçiliğinin doğmasına neden olmuştur. Abdullah Öcalan’ın sosyalist ideolojiyi benimseyip kurduğu PKK, Türkiye Cumhuriyeti’nin en kanlı örgütlerinden biri olmuştur.
·           ERDOĞAN DÖNEMİ: Recep Tayyip Erdoğan, okuduğu bir şiir yüzünden hapse atılmış. Hapishaneden çıktıktan sonra Siirt milletvekili seçilmiş ve Ak Parti’nin başına geçmişti. İslamcı bir parti olan Ak Parti laik bir parti olduğunu söylemişlerse de başörtü kanunlarının değiştirilmesi, İmam Hatip Okulları’nın katsayı problemi kalkması ve sayılarının artması gibi benzer çalışmalar “Sözde Laikler” tarafından eleştirilmiştir. Fakat Tayyip Erdoğan döneminde Türkiye ekonomik, siyasal, sağlık ve ulaşım alanında çağ atlamıştır.
·           İRAN: İran İslam devriminden sonra dini kurumların uygulamalarından rahatsız olan, kadınlar ve gençler; 1997’de dini kurumun başındaki Hamaney’in önerdiği isime karşı, laikliği bir nebze olsun savunan kadınlara ve gençlere özgürlük vereceğini söyleyen Muhammed Hatemi ezici çoğunlukla cumhurbaşkanı seçtirmişlerdi. Muhammed Hatemi, devrimden sonra bir ilk olarak CNN’e röportaj vermiş ve İran halkının ABD ile iyi ilişkiler kurmak istediğini söylemiştir. Hamanei’de vaazlarında böyle bir şeyin olmadığını ifade etmiştir. Böylece siyasi liderlerle dini liderlerin çatıştığı göz önüne çıkmıştır.
·           MISIR: Hüsnü Mübarek döneminde, mutlakiyetçilik, ekonomik sıkıntılar, tutarsızlıklar baş göstermiştir. Muhalifleri sertçe bastırmışsa da muhalifleri susturamamıştır. Ve (kitap yazıldığında Arap baharı meydana gelmediği için bahsedilmemiştir.) bu sonuçlar onu halkın (Müslüman Kardeşleri’nin organizesinde) indirmesine neden olmuştur. Kitapta yazarın Mısır’da Hüsnü Mübarek’in yerine oğlunun geçeceğini bildirmiştir, buradan çıkan sonuç yazar sayfalarca yazdığı Müslüman Kardeşlerin Mübarek’i tahttan indirmesini beklemiyordu ve bu Mısır için sürpriz bir gelişme olmuştu.
·           SONSÖZ:
·           11 EYLÜL SALDIRISI: Amerika’nın Ortadoğu’da yaşayan halkların ananelerini, duygusal vedüşünsel yönlerini araştırmadan yapmış olduğu yanlış politikalar sonucu; ve aynı zamanda McDonals gibi Amerika’nın şirketleri İslam topraklarında sayılarının artması Müslümanlar tarafından Amerika’nın kültürlerini dayaması gibi sonuca erdirmiş ve böyleceUsame Bin Ladin’in El Kaidesi gibi radikal İslami gruplar ortaya çıkmıştır. 11 Eylül’de bu örgüt Amerika’da eylem düzenlemişti Başkan Bursh, “terörizme karşı savaş” ilan etmiş ve Afganistan’ı işgal etmişti. Amerika yıllar sonra Afganistan’da çözüm bulmadan ve sorunların daha da arttığı bir şekilde çıkmıştır.
·           IRAK’IN İŞGALİ: Amerika Afganistan’ı hangi sebeplerle işgal etmişse Irak’ı da benzer nedenlerde ötürü Irak’ı kurtarmak için işgal etmiştir. İşgal, Irak’ı senelerce sömürmekten ve daha da berbat, çözümsüz bir hale sokmaktan başka bir sonuç getirmemişti.
·           “Ortadoğu Hakkında Daha Nice Şeyler Söylenebilir Fakat Mevlana’nın Dediği Gibi Yeni Bir Şeyler Söylemek Lazım.”

                                                                        MEHMET ERDOĞAN ERKEN
                                                                         ANKARA ÜNİVERSİTESİ
                                                                          ULUSLARASI İLİŞKİLER


 Not: Kitabı şu urlde ki adreste bulabilirsiniz: http://www.kitapyurdu.com/index.php?route=product/product&product_id=113580&gclid=EAIaIQobChMI27W86KCl2AIVSjPTCh3qewEsEAQYAiABEgIuhfD_BwE














Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Musul Ulu Camisi ve Katar Krizi

Doğu Perinçek'in Amacı Ne?

KUDÜS GÜCÜ VE KASIM SÜLEYMANİ